Büyük Komutan Halid bin Velid
Mekke'nin ileri gelenlerinden Velid bin Muğire'nin oğlu olan Halid bin Velid, Kureyş Kabilesi'nin Mahzumoğulları koluna mensuptu. Savaş stratejilerindeki ustalığı ve ticari zekasıyla tanınan Halid, ilk yıllarda Bedir ve Uhud savaşlarında Müslümanlara karşı savaştı. Ancak daha sonra İslam'ı kabul ederek tüm askeri dehasını İslam ordularının hizmetine sundu.
Peygamberimiz (s.a.v.) ona "Seyfullah" (Allah'ın Kılıcı) unvanını verdi. İslam'ı kabulünden sonra katıldığı tüm savaşlarda gösterdiği üstün başarılarla İslam tarihine adını altın harflerle yazdıran Halid bin Velid, askeri dehası ve imanıyla efsaneleşti.

Yiğitliği ve başarılı komutanlığı ile bilinen Halid Bin Velid, Resulullah Sallahu Aleyhi ve Sellem’in yedinci göbekten akrabası aynı zamanda da Mekke’nin önde gelen büyüklerinden olan Velid bin Muğire’nin oğludur. Hicretten 30-35 yıl önce doğduğu bilinen Halid bin Velid Kureyş Kabilesi’nin Mahzumoğulları koluna bağlıdır. Halid bin Velid hem savaş sanatları ile ilgilenen hem de ticaret yapan bir komutandı. Bedir’de ve Uhud’da Müslümanlar’ın karşısında olmuş ve var gücüyle savaştı. Halid bin Velid daha sonraki dönemlerde İslamiyeti kabul ederek bütün maharetlerini bu uğurda kullanmış, adeta kendini İslam’a adamıştır.
Soylu ve zengin bir aileye sahip olan Halid bin Velid özellikle babası tarafından özenle yetiştirilmiş seçkin bir şahsiyettir. Aynı zamanda Halid bin Velid İslam ordularında gösterdiği başarılarından ötürü Efendimiz Sallahu Aleyhi ve Sellem ona “Allah’ın kılıcı” manasına gelen “Seyfullah” lakabını vermiştir. Efendimiz Sallahu Aleyhi ve Sellem, Hz. Ebubekir(ra) ve Hz. Ömer(ra) dönemlerinde bütün savaşlara katılmış ve ordu komutanlığı yapmıştır. Son nefesine kadar İslam’a hizmet etmekten beri durmayan Halid bin Velid ilginç bir şekilde ömrünün çoğunluğunun geçtiği savaş meydanlarında değil kendi evinde vefat etmiştir.
Halid Bin Velid’in Hayatı
Halid bin Velid yaklaşık 583-587 yılları arasında Mekke’den dünyaya geldi. Babası Velid bin Muğire; annesi Lübâbe es-Suğrâ Esmâ bint Hâris’ dir. Halid bin Velid İslamiyet’e girmeden önce Kureyş’in süvari birliğine kumandanlık yapıyordu. Aynı zamanda da ticaretle ilgileniyordu. Altı yaşına kadar Mekke’nin geleneklerine uygun olarak süt anneye verildi. Babası Halid bin Velid’ in özellikle yiğitlik, cesaret, cömertlik gibi alanlarda gelişmesini istediği için onu bu yönde eğitti. Fiziki olarak çok güçlü bir yapıya sahip olan Halid bin Velid’in aynı zamanda Hz. Ömer(ra)’ in de akrabası idi.
İslamiyeti, Mekke örf ve geleneklerine büyük bir tehlike olarak gören Halid bin Velid İslam’a ve Müslümanlara olanca gücüyle karşı çıkıyordu. Bunun doğal bir sonucu olarak İslam’a karşı yapılan bütün fiili saldırılarda en ön safta yer aldı. Bedir Savaşı’ndan sonra Müslümanlar ‘ın elinde esir olan kardeşi Velid bin Velid’i kurtarmak için Medine’ye gitti. Dönüş yolunda Müslüman olduğunu söyleyen kardeşi tekrar Medine’ye geri kaçtı. Halid bin Velid onu geri almaya çalışsa da başarılı olamadı ve bu durum Halid bin Velid’ i daha da öfkelendirdi.
Uhud Savaş’ında süvari birliklerine kumandanlık yapan Halid bin Velid okçular tepesini terk eden Müslümanlar’ın bu açığını fırsat bilerek süvarileriyle birlikte dağın etrafını dolaşıp tekrar Müslümanlar’a saldırıda bulundu ve savaşın seyrini değiştirdi. Hendek Gazvesi’nde de yine süvarilere kumandanlık yapan Halid bin Velid, özelikle Efendimiz Sallahu Aleyhi ve Sellem ‘in bulunduğu çadıra yoğun saldırılar düzenlese de başarılı olamadı. Son bir saldırıya hazırlanırken peygamberin korku namazı kıldığını gören Halid bin Velid “bu adam korunmuştur” diyerek Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem ‘in gerçek bir peygamber olduğuna ikna oldu. Ancak yıllardır içine işlenmiş olan atalarının dininden nasıl vazgeçeceğini bilmiyordu. Halid bin Velid için içten içe sorgulama dönemi başlamıştı. Efendimiz Sallahu Aleyhi ve Sellem ‘in kaza haccı için Mekke’ ye geleceğini öğrenince onunla karşılaşmamak için Mekke’den ayrıldı.
Kaza haccına Halid bin Velid’in kardeşi Velid bin Velid de gelmişti. Ağabeyini Mekke’de bulamayan Velid ona bir mektup bıraktı. Mektupta Efendimiz Sallahu Aleyhi ve Sellem ‘in şu sözlerine de yer verdi: “Hâlid gibi bir insanın İslâm’ı tanımaması ne tuhaf! Keşke o, gayret ve kahramanlıklarını Müslümanların yanında müşriklere karşı gösterseydi; bu kendisi için çok daha hayırlı olurdu. Biz de onu başkalarına tercih ederdik.” Zaten epeyce bir süredir kafası karışık olan Halid bin Velid bu mektubu okuyunca gönlü kabardı, kalp gözü açıldı ve Allah’ın hidayeti ile İslamiyet’i kabul etti. Hemen Medine’ye giderek peygamberin huzurunda kelime-i şehadet getirerek İslam oldu. Efendimiz Sallahu Aleyhi ve Sellem: “Seni doğru yola ulaştıran Allah’a hamdolsun! Seni yalnızca hayra ulaştıracağını umduğum bir aklın olduğunu biliyorum” buyurdu. İslam’ın nuru ile aydınlanan kalbi bir o kadar da mahzun ve mahcuptu. Bunun için peygamberden geçmiş günahlarının affı için dua etmesini rica etti. Onu dualarıyla daha da mesrur
Halid bin Velid Müslüman olduktan sonra yaklaşık üç yıl peygamberin emrinde ve sohbetlerinde bulundu. Onun katıldığı ilk savaş Mute Savaşı oldu. Bu savaşta gösterdiği büyük yetenek ve gayret ile Müslümanları Bizans ordusunun yerle bir etmesinden kurtardı. Medine’ ye dönünce Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona “Seyfullah” lakabını verdi. Mekke’nin fethinde ise şehrin dört bir yanından giren İslam ordusunun sağ kanadının kumandanlığını Halid bin Velid yaptı. Mekke’nin fethinden sonra Efendimiz Sallahu Aleyhi ve Sellem Uzza putunu yıkması için Halid bin Velid’i görevlendirdi. Bir zamanlar o putlar karşısında saygıyla eğilen Halid, artık İslam’ın izzetiyle boynunu Allah’tan başka kimseye eğmiyordu.
Beni Cezime kabilesinin üzerine gönderilen 350 kişilik ordunun başında Halid bin Velid vardı. Kabile halkı “dinimizi değiştirdik” dese de Halid buna inanmayarak 30 kişinin öldürülmesini emretti. Bu olaya çok üzülen Efendimiz Sallahu Aleyhi ve Sellem “Allah’ım! Ben Hâlid’in yaptıklarından berîyim” dedi. Hz. Ali’yi oraya göndererek ölen kişilerin diyetlerini ödetti. Halid bin Velid’i kınasa da onu komutanlık görevinden azletmedi.
Halid bin Velid’in peygamberle katıldığı son gazve Tebük Gazvesi oldu. Efendimiz Sallahu Aleyhi ve Sellem’in vefatından sonra aynı gayreti Hz. Ebubekir(ra) döneminde de sergiledi ve özellikle irtidat olaylarında halifeye büyük bir destek verdi. Hz. Ebubekir(ra) mürtetlerle savaşmak üzere hazırladığı 4000 kişilik ordunun başına Halid bin Velid’i komutan olarak tayin etti. Aynı zamanda bu dönemde zekât vermeyenler, sahte peygamberlik iddiasında bulunanlar ortaya çıkmaya başladı. Halid bin Velid onların da üzerine yürüyerek İslam’ a zarar verecek olan bu gruplar başarıyla bastırıldı. Akraba Savaşları olarak bilinen bu savaşlarda rivayetlere göre 600’den fazla Müslüman şehit edildi. Halid bin Velid’in komutanlık yaptığı seferlerde İslam iyice yayıldı ve Müslümanlar dünyanın diğer bölgelerinde bulunan insanlar ile diyaloğa geçerek tebliğ yapma fırsatı buldu.
Halid bin Velid at sırtında sürekli seferlere çıkıyordu ve gittiği her yerde büyük zaferler elde ediyordu. Hz. Ömer döneminde bir rivayete göre Halid bin Velid elde ettiği ganimetleri şan ve şeref sahibi kimselere dağıttığı için komutanlık görevinden azledildi. Diğer bir rivayete göre ise ordunun Halid bin Velid’e çok güvenmeleri ve zaferlerin gerçek sebebinin o olduğunu düşünmeye başlamalarının sonuncunda ortaya çıkabilecek ciddi bir tevekkül sorununu önlemek adına İslam ordusunun başına Ebu Ubeyde getirildi. Hem tecrübe hem de yaş itibariyle Halid bin Velid’ den oldukça geride olan yeni komutan her fırsatta onun tecrübelerinden faydalanıyordu. Halid bin Velid de bu durumdan hiç gocunmadan elinden geldiği kadarıyla Ebu Ubeyde’ye yardımcı oluyor ve onun emirlerinden çıkmıyordu.
Ebu Ubeyde’ nin ölümünden sonra başka kimsenin emrine girmeyen Halid bin Velid, ömrünün son yıllarını geçirdiği Humus’ da vefat etti. Allah ondan razı olsun.
Halid Bin Velid’in Sözleri
- Sizin kadını ve içkiyi sevdiğiniz kadar; ölümü ve şehitliği seven bir orduyla geldim karşınıza.
- Nice kılıçlar elimde parçalandı. İşte bu benim ölümümü görecek olan son kılıcımdır. Beni en çok üzen, hayatı hep savaş meydanlarında geçip, yatak yüzü görmemiş olan bu Halid’in yatakta ölmesidir.
- Harb, benim etimi çiğneyemedi. Şehitlik mertebesi hariç elde etmediğim makam kalmadı. Vücûdumda bir karış yer yoktur ki ya kılıç yarası ya bir ok yarası veya bir mızrak yarası olmasın.
- Ömrü, Din-i İslam’ı yaymak için savaşlarda at koşturan kimsenin sonu, böyle yatak üzerinde mi olacak? Ölümü, harp meydanında, atımın üzerinde, düşmana Allah için kılıç sallarken şehit olarak beklerdim.
- Ey yakınlarım! Cihada sarılın. Bu topraklar ancak Cihad etmekle korunabilir. Yermûk, Rumlarla yaptığımız ilk büyük muharebedir. Bundan sonra, daha nice savaşlar birbirini takip edecektir.
- Sakın gaflete düşmeyin!... Şimdi, kendimi at kişnemeleri arasında, Allah Allah nidalarıyla insanlara dar gelen Yermûk Vâdisi’nde hissediyorum. Vallahi Rabbimden beni her gazâda diriltmesini ve o savaşın hakkını vermeyi isterim...”
- "O kadar savaşa katıldım. Vücudumda bir karış yer yoktur ki; üzerinde kılıç, ok veya mızrak yarası olmasın. İşte ben yatağımda ecelimle ölüyorum. Korkakların gözüne uyku girmesin!" "Korkaklık ömrü uzatmaz, cesaret ömrü kısaltmaz..."