Fudayl bin İyaz Kimdir? Hayatı, Sözleri ve Öğütleri
Selefi salihin neslinden günümüze kadar zühd sahibi insanlar bitmemiştir ancak azalmıştır. Onlardan birisi de Etbâu't Tâbiîn'in neslinin önde gelen zahidlerinden Abidu’l Harameyn (40 yıl boyunca Kabe’de ilk rekâtı kaçırmadığı rivayet edilir) olarak adlandırılan Fudayl bin İyaz’ dır. Eşkıyalığından sonra evliyalığı ile pek çok insanı etkilemiş, dünyaya karşı buz ahirete karşı özlem duyan Fudayl bin İyaz’ ın ibretlerle dolu hayatını siz değerli okuyucularımız için hazırladık.

Ebu Ali künyesiyle bilinen Fudayl bin İyaz Horasan’ın Merv bölgesinden Semerkand’da hicri 107 yılında doğmuştur. Ailesinin Arap kökenli olduğu Ebiverd’de yetiştiği söylenir.
Kuşeyri’nin rivayetine göre Fudayl bin İyad gençlik yıllarında Merv ve Ebiverd arasında bir çete kurup eşkıyalık yapan birisiydi. Eşkıyalık yapsa da eşkıyalığında bile belli ahlaki kriterlere sahipti. Mesela soygun yaptığı kafilede bir kadın bulunsa ona ilişmez, yoksulun malını gasp etmezdi. Hidayetine vesile olan olay ise şöyle zuhur etmişti. ‘‘Fudayl bin İyaz eşkıyalık yaptığı zamanlarda bir cariyeye âşık olur. Eşkıyalıktan elde ettiği gelirin bir kısmını bu kadına gönderir, zaman zaman yanına gider ve onunla muhabbet ederdi.
Bir seferinde tırmandığı duvar üzerinde kadınla muhabbet ederken hayatına devrialem yaptıracak şu ayeti işitmişti ‘İman edenlerin, Allah'ın ve haktan inmiş olanın zikri için kalplerinin 'saygı ve korku ile yumuşaması' zamanı gelmedi mi?’ (Hadid 16) Duyduğu bu ayet onda öyle bir tesir yaptı ki kendi kendine şöyle dedi ‘‘Geldi, geldi...Hatta geçti bile!’’ ayeti duymasıyla beraber iç alemine yolculuk başlamış oldu Fudayl için. Oradan ayrılıp bir harabeye uğradı. Değişimin başlangıcı olan tövbesini, yakarışını yaptı Rabbine. Geceyi burada geçirirken dışarıda kalan birilerinin sesini duydu. ‘Burada kalmayalım. Fudayl bu saatte yolumuzu keser.’ Fudayl duyduğu bu sözler karşısında bir kez daha tövbe etti. O insanlara güvenle gidebileceklerini söyledi. (er-Risâle, s. 57) Daha sonra memleketini terk eyleyip Kûfe’ye gitti. Kufe’de Ebû Hanîfe, Süfyân es-Sevrî ve A‘meş gibi âlimlerin ilim meclislerine katıldı.
Otuz yıl gibi bir süre ilim ve ibadetle hemhal oldu. İbnü’l-Cevzî, Fudayl’in Kûfe’ye geldiğinde oldukça yaşlı, İbnü’l-İmâd ise genç olduğunu söyler. Bu tür çelişkili rivayetler onun hayatı hakkında verilen bazı bilgilerin kesin olmadığını göstermektedir.
Zühd ve Takvası
Zühdü kanaat, kanaati zenginlik olarak gören Fudayl hazretleri mü’mini “az konuşan, çok çalışan, sözünde hikmet, sükûtunda düşünce, bakışında ibret, işinde iyilik bulunan kişi” diye tarif eder. (Ebu Nuaym- VIII, 98) Kendisine karşı karamsar, halk hakkında ümit var ve iyimserdir. Kur’an-ı Kerim’i tane tane yavaş yavaş okur, Kur’an dinlerken bazen kendinden geçerdi. Her sufi gibi nefsi şımartan, kulun yönünü dünyaya çeviren çok yemek, çok uyumak ve boş konuşmanın kalbi kararttığını söylerdi. Bu halde olan kul çok namaz kılarak, sürekli oruç tutarak Allah’a ulaşamaz. Allah’a ulaşmak ancak temiz vicdan, gönül zenginliği ve halka karşı beslenen samimiyet ölçüsünde olur düşüncesindedir. (Sülemi- sf 10, 13)
Kur’an-ı Kerim okuma ve zahitçe yaşamanın önemine vurgu yapmakla birlikte hafızlar hakkındaki görüşleri ile de dikkat çeker. Fudayl’a göre hafızlar hükümdarlar başta olmak üzere hiç kimseye muhtaç olmamalı, tam tersine herkesin hafızlara ihtiyaç duyması gerekir. (Sülemi- sf 10) Böyle olmayan hafızlardan uzak durulmalıdır. Aksi taktirde öyle kimseler sevdiklerine meddahlık, hoşlanmadıklarına iftira ederler.
Fudayl’a göre abid ve zahid alimler devlet adamlarından uzak durmalıdır. Devlet adamlarıyla ilişkisi olmayan kimse geceleri namaz kılan, gündüzleri oruç tutan, cihad eden, hac ve umre yapan onlara dost olan kimseden daha evladır. (Ebu Nuaym- VIII, 98) Kendisi de devrinin halifesi Harun Reşit ile görüşmek istememiş, halifenin ısrarı üzerine görüştüğünde de sözünü çekinmeden söyleyip, tekliflerini reddetmiştir. (a.g.e., VIII- 106; Attar, sf 132) İnziva hayatında da devlet adamları için dürüst ve adil olmaları için dua etmiştir. ‘’ Allah katında mutlaka kabul edilecek tek bir duam olsa devlet başkanının iyi olması için dua ederdim. Zira devlet başkanı dürüst olursa beldeler mamur, halk güven içerisinde olur.’’ demiştir.
Allah Sevgisi ve Korkusu
Meşhur öğrencisi İbrahim bin Eş’as onun hakkında şunları söyler:’’ Fudayl’dan daha çok Allah korkusunu kalbinde taşıyan kimse görmedim. Çünkü o Allah anıldığında, Kur’an’dan bir ayet duyduğunda korku ve hüzün hali teessir eder, gözleri dolar ve çokça ağlardı. Yanında bulunanlar ise ona bu halinden ötürü acırlardı. Devamlı olarak hüzün ve tefekkür halinde idi. İlmiyle, cömertliğiyle, üzülmesi, sevinmesiyle kısaca her haliyle Allah’ın rızasını talep eden ondan daha hassas başka kimse görmedim.’’
Onun bu takva ve hüzün hali karşısında Abdullah bin Mübarek şöyle demiştir:’’ Fudayl vefat edince hüzün ortadan kalktı.’’ Gece ibadetine düşkünlüğüyle bilinen Fudayl Hazretleri yatağında sağa sola dönünce kendi kendine şöyle derdi ‘Yatmak sana yaraşmaz. Kalk, ahiretten nasibini al!’
Allah’a giden yol iki şeyin dengesiyle mümkün olur: Allah sevgisi (muhabbetullah) ve Allah korkusu. “Allah’ı, korku duymadan yalnızca muhabbet yoluyla tanıyan, O’nun azameti ve öfkesini tanımayan, sevgi ve şımarıklıkla helak olur giderdi. Allah’ı yalnızca korku yoluyla tanıyan ise O’ndan ürkerek uzaklaşırdı. Allah’ı hem sevgi hem korku yolları ile tanıyanı Allahu Teala sever, kendisine yaklaştırır ve ona bilmediği şeyleri öğretirdi. Allah’ı gerçek bir marifet ile tanıyan dalâletten ırak olur, ölümün derecesini ve gerçek yüzünü bilen ise ondan gafili bihaber olmazdı.”
“Allah’a karşı davranışınız gönlünüzden ve sadakat ile olsun. Çünkü yükselmek ancak Allah’ın yükseltmesiyle mümkün olabilir. Allah bir kulunu sevdiği zaman onun sevgisini insanların kalplerine de yerleştirir.”
“Sevgi, korku ve ölüm düşüncesi noksan olmayan gerçek tevazua kavuşur. Gerçek tevazu, Allah’a boyun eğip itaat etmek, nereden ve kimden olursa olsun, Hakk’ı kabul etmektir.” “Nefsinin kıymeti olduğunu zannedenin tevazudan nasibi yoktur.”
Nerede vefat etti? Kabri nerede?
Hicri 187 yılının Muharrem ayında (Ocak 803) Mekke’de Rahman’ur rahime yürüdü.
Fudayl bin Iyaz Öğütleri (Harun Reşid’e Verdiği Nasihatlar)
Allah dostları halkın değil Hakkın nazarında muteber olabilmenin peşindedirler. Onlar, dünyevi makam mevkiden uzak, Allah yollunda Allah ile olabilmenin talibidirler. Bundan ötürü de güç ve iktidar sahiplerine kimsenin söylemeye cesaret edemeyeceği hakikatleri söylemekten çekinmezler. Onlar Hakkı razı etmek için halka itibar etmezler.
Abbasi halifesi Harun Reşid bir gün veziri Bermeki’ ye ‘’Gönlüm saltanatın verdiği darlıktan sıkıldı. Beni öyle birisine götür ki yanında huzur bulayım’’ dedi. Sufyan bin Uyeyne’ nin tavsiyesi üzerine Fudayl bin Iyaz’ın evine götürdü. Kapıyı çaldılar. Fudayl ‘’Kimdir o?’’ diye seslendi. ‘‘ Emir el Müminin geldi’’ dediler. Fudayl ‘’Benim emir el müminin ile onun da benim ile ne işi olabilir?’’ dedi. Vezir Bermeki ‘’ ulu’l emre itaat vaciptir. Söyle şimdi içeriye vereceğin izinle mi girelim yoksa halifenin buyruğu ile mi?’’ diye sordu. Fudayl: ‘‘İzin yoktur eğer buyruk ile girerseniz onu da siz bilirsiniz’’ dedi.
Halife içeri girdi. Fudayl bin İyaz’ dan nasihat etmesini istedi. Fudayl:
-Resulullah sav’in amcası ‘’Beni bir kavme emir yap ya Resulallah’’ diye istek de bulunmuştu. Peygamber Efendimiz de:’’ Ey amcam! Seni sana emir yaptım.’’ Buyurdu. Allah’a ibadet etmen yüzlerce yıl halka emir olmandan daha evladır. Kastında bulundu. Harun Reşid biraz daha nasihat istedi. Bunun üzerine ‘’ Ömer bin Abdulaziz, halife olduğunda Muhammed bin Kâ‘b’ı, Sâlim bin Abdullah ve Recâ bin Hayveyi yanına davet etti. ‘’ Bana ağır bir görev verildi. Ahiret saadetim ve kurtuluşum için bana ne tavsiye edersiniz?’’ diye sordu. Birisi şöyle dedi:’’ Kıyamet günü Allah’ın azabından kurtulmak istiyorsan müminlerin ihtiyarlarını baban, gençlerini kardeşlerin, çocuklarını kendi çocuğun, kadınlarını da annen ve kardeşin bil...’’ dedi. Harun Reşid biraz daha nasihat istedi.
Hz. Fudayl şöyle devam etti: ‘’ Ey halife! Şu gül çehren cehennem narında yanıp çirkinleşir diye korkarım. Nice güzel temiz çehreler vardır ki cehennem ateşinde feryat figan etmektedir. Burada emir (başkan) olan nice kimseler orada esirdir!’’ Harun Reşid daha da diyordu. Daha çok nasihat ver dedi. ‘’ Allah-u Teala’dan kork. Kıyamet vakti Müminlerin hepsi senden tek tek hesap soracak. Her biri hakkını almak için yakana yapışacak. Eğer bir gece, yaşlı bir kadın evinde aç karnına uyumuşsa kıyamet günü hepsi yakana yapışacak ve senden davacı olacaklar!’’ Dinledikleriyle gözyaşlarına boğulan Halife Harun Reşid ayrılmadan önce Fudayl Hazretlerine ‘’ kimseye borcun var mı?’’ diye sordu. Fudayl: ‘’Evet. Rabbimin bunca ikram ve ihsanına karşı hamd, şükür ve zikir borcum var. Eğer Rabbim bu borcumdaki noksanlık sebebiyle beni yakalarsa vay benim halime!’’ dedi. ‘’ Ben halka borcun var mıdır onu soruyorum’’ dedi. Fudayl ‘’ Hamdolsun. Rabbimin nimetleri içinde yüzüyorum. Kimseden bir isteğim yok.’’ Harun Reşid, cebinden bir kese altın çıkardı Fudayl’ ın önüne bıraktı. Annemin mirasıdır, helal paradır, dedi. ‘’Ey halife! Bütün bu nasihatların sana hiçbir faydası olmamış.’’ dedi. Ve yanından kalktı. Bunun ardından Harun Reşid şunu söyledi:’’ ‘’Fudayl, ne mert insandır o!’’
Fudayl bin İyaz Kıssaları
Derdi ki:
“Eğer bana ‘Emir el Müminin senin yanına geliyor’ denilse ben sakalımı, kılık-kıyafetimi düzeltecek olursam münafıklar defterine yazılmaktan korkar, haya ederim.”
Fudayl ile Şuayb bin Harb tavaf esnasında karşılaştılar. Fudayl, Şuayb’a:
– Şu makamın senden ve benden daha kötü birilerini gördüğünü zannediyorsan, büyük bir belaya uğramış sayılırsın, dedi. Hasan bin Ziyad onun yanına geldiğinde Hasan’a:
– Ey Hasan! Sen Mescid-i Haramda benden ve senden daha fena bir adam gördüğünü sanıyorsan hata ediyorsun, demişti.
Allah’ın Dualara İcabet Etmesi
Fudayl bin İyaz bir gün Arafat meydanında insanları izliyordu. Müslümanlar Allah-u Teâlâ’ya yalvarıp dua ediyordu. Bir müddet onları seyrettikten sonra ‘’Subhanallah. Şu kadar insan, kerim olan bir zatın kapısına gitse, bu şekilde yalvararak bir danik (0,801 gr) yani çok az altın isteseler o zat bu insanları ümitsiz ve eli boş geri çevirmez. Ya Rabbi! Sen kerim ve gaffarsın. Bu insanların hepsini affetmen kerim ve gani olan bir zatın bir danik vermesinden daha kolaydır. Ya Rabbi! Senin mağfiretin o kadar çoktur ki bu insanların hepsini affetsen senin ihsanından hiçbir şey eksilmez.’’ Dedi.
Allah’ın Rızasına Razı Oldum
Fudayl bin Iyâz hazretlerinin oğlu Ali, Kur’an-ı Kerim’den bir sureyi sonuna kadar okuyamaz ve dinleyemezdi. Biraz okuyunca yahut dinleyince ayetlerin etkisi ile düşüp bayılırdı. Sonuna kadar dayanamazdı. Bir gün Fudayl bin Iyâz hazretlerine bir Kur’an okuyucusu geldi. Onu oğlu Ali’nin yanına gönderdi ve buyurdu ki: “Oğluma Kur’ân-ı kerîm oku. Dinlemekten çok hoşlanır. “Zilzâl” ve Kâria” surelerini okuma. Kıyamet sözünü dinlemeye dayanamaz, takat edemez.” Kur’an okuyucusu gitti ve yanlışlıkla el-Kâria suresini okudu. Dördüncü ayete gelince Fudayl Hazretlerinin oğlu Ali “Allah!...” deyip düştü. Baktılar ki ruhunu teslim etmiş. Otuz yıldır hiç gülmeyen Fudayl hazretleri oğlu Ali vefat edince tebessüm etti. Bunu görenler şaşırdı. “Ey Fudayl! Bugün gülünecek gün müdür?” diye sual ettiler. Bunu söyleyenlere cevaben: ‘’ Şu an ben Resulullah’ ın tatmış olduğu yavrumun ölüm acısını tatmış bulunuyorum. Anladım ki, Allah azze ve celle evlâdımın ölümüne razıdır. Yavrumun ölümünde Allah’ın rızası vardır. O halde bende Rabbimin rızasına razı oldum. Onun için tebessüm ettim.’’ Diye cevap verdi.
Bir Söz ile Sallanan Dağ
Bir gün Mira Dağlarının bir tepesinde durup ‘’ Yüce Allah’ın evliyasından bir veli şu dağa sallan dese, dağ hemen sallanır.’’ Dedi. Der demez dağ sallanmaya başladı. Bunun üzerine Fudayl Hazretleri ‘’ Sakin ol. Ben seni kast etmedim sözlerimle’’ dedi ve dağ eski haline geldi.
Fudayl bin İyaz Tövbesi
Gençlik zamanı yol kesicilik, haydutluk ile geçiren Fudayl bunun yanı sıra Allah’a karşı hüsnü zan besleyen bir kişiydi. Rabbine karşı sorumluluklarını yerine getirir namaz kılar, oruç tutar, Ona karşı hep ümit vardı. Rabbim bir gün bana nasuh tövbe ihsan edecek diye… Bir gün kendisi çadırında namaz kılarken arkadaşları vadiye inmiş bir kervanın yolunu kesmişti. Eşkıyaların yol kestiğini gören bir tüccar heybesindeki altın kesesini alıp oradan uzaklaştı. Vadi ıssız, yol kesiciler ise acımasızdı. Elindeki ticaret mallarını zaten almışlardı bari bir kese altınını kurtarabilseydi. Tepeye çıktığında çadırı, çadırın içinde de namaz kılan birisini gördü. Namaz kılan kuldan zarar gelmez düşüncesiyle eşkıyalar yolumuzu kesti. Altınlarımı sana emanet etsem saklayabilir misin diye namaz kılan kişiye sordu. Namaz kılan adam tabii ki deyip altınları aldı. Tüccar kervanın yanına döndüğünde eşkıyaların her şeyi soyup soğana çevirdiğini gördü. Daha sonra altınlarını almak için tekrardan çadırın yanına döndü. Döndüğünde gördü ki çadırda namaz kılan o kişi aslında eşkıyaların başıymış. Toplanan eşyaları adamlarına taksim ediyormuş. Tereddüt etti tüccar. Acaba gidip istemeli mi altınlarını yoksa canını mı kurtarmalı?
Eşkıyaların başı tüccarı görünce hemen tanıdı, yanına çağırdı tüccarı. Altınları almaya mı geldin? Bıraktığın yerde duruyor. Gidip alabilirsin dedi eşkıya. Şaşkınlık içinde aldı altınlarını ve geri döndü. Herkes şok olmuştu. Çünkü adamlar kafile içinde dişe değer bir şey bulamamışlardı. Liderleri ise tüccarın altınını geri veriyordu. Eşkıyaların başı ‘’ o adam bana hüsnü zan etti, altınlarını emanet etti. Beni iyi birisi zannedip güvendi. Ben de onun hüsnü zannını boşa çıkarmak istemedim. Benim de rabbime karşı hüsnü zannım var. Hüsnü zan ediyorum ki rabbim bana nasuh tövbe ihsan eder.’’ Dedi.
Fudayl Rabbine karış karış yaklaşıyordu. Rabbi de ona rahmet kapılarını açıyordu. Rabbi ona Hadid suresi 16. Ayet ile seslendi adeta. ‘’ İman edenlerin, Allah'ın ve haktan inmiş olanın zikri için kalplerinin 'saygı ve korku ile yumuşaması' zamanı gelmedi mi hala?’’ Bu ayeti duyduğunda geldi Ya Rabbi, geldi. Geldi geçiyor bile dedi. Hemen tevbe edip, secdeye gitti. Yaptıklarına çok pişman oldu. Bir daha yapmamaya azmetti. O günah dolu eski yaşamına bir perde çekti.
Nasuh tövbenin -kul hakkı yok ise- 3 şartı vardır:
- İşlemiş olduğu günahı terk etmek
- İşlemiş olduğu günahtan dolayı samimi şekilde pişmanlık duymak
- Bir daha aynı günahı işlememeye azmetmektir.
Kul hakkı varsa gidip helalleşmek lazımdır. Fudayl hazretleri de öyle yaptı. Tellallar tuttu her yerde sordurdu: kimin ne kadar alacağı varsa gelsin. Kimden ne almışsa tek tek teslim etti. Malını yağmaladığı kişiler arasında bir de Yahudi vardı. Yahudi hemence hakkını helal etmek istemedi onun sürünmesini istedi. Hakkını helal etmek için şartlar öne sürdü. Önce gidip şu görünen tepeyi dümdüz yapacaksın. Hiçbir tümsek kalmayacak dedi. Tövbesine sadık olan Fudayl eline kazma küreğini aldı başladı kazmaya. Başladı ama bir insanın gücü buna nasıl yeterdi? Elinden geleni yaptı ama beyhude, bitmiyordu. Seher vakti Allah azze ve celle bir rüzgâr gönderdi ve tepe dümdüz oldu. Sabahleyin tepenin dümdüz olduğunu gören Yahudi şaşırdı ancak yine de tecrübe etmek istiyordu. Bizden aldığın altınları bize getir, dedi Yahudi ama Fudayl o kadar altını olmadığını isterlerse çalışarak onlara ödeyebileceğini söyledi. Yahudi altınlarını alıncaya kadar hakkını helal etmeyeceğine dair yemin etmişti. Şu hasırın altına altın sakladık onu bize getir. Getirirsen o senin olur. Borcunu ödersin, bizim de yeminimiz yerine gelmiş olur dediler. Lakin Yahudi hainlik etmiş altın değil çakıl taşları koymuştu hasır altına. Sadakat ve teslimiyet ile Fudayl hazretleri Allah’ın adıyla denilen yere elini koydu. Çakıl taşlarını aldı. Eline sapsarı altınlar geldi. Yahudi’ye teslim etti. Yahudi şaşkınlık içerisinde:’’ Evet, sen tövbende sadıksın. Tevrat’ta şöyle okuduk ‘ kim tövbesinde sadık olursa Allah’ın izniyle o kişinin elinde taşlar altına dönüşür’ Bize dinini anlat. ’’ Sadık ve samimi şekilde tövbe eden Fudayl hazretlerinin yalnızca kendisi kurtulmamış, kendisiyle birlikte nicelerinin kurtulmasına vesile olmuştu.
Fudayl bin İyaz Sözleri
- ‘’ Biz kimi insanlar gördük ki onlar yaptıkları ameller ile riya yapıyorlardı. Şimdi ise öyle insanlar var ki yapmadıkları amelleri ile riyakarlık yapıyorlar.’’
- Kötülüklerin hepsi bir evde toplanmış ve dünyaya rağbet o evin anahtarı olmuş. İyiliklerin hepsi de bir başka evde toplanmış, zühd de ona anahtar olmuş.
- Dünya ağırlıklarından kurtulmadığın müddetçe kalbin sana teslim olmaz.
- İnsanda şu üç özellik varsa o hayır üzerindedir:
- Heva ve zevkine köle olmaması
- Kendinden önce yaşamış büyüklere küfretmemesi
- Sultanların ve yöneticilerin kapısına yanaşmaması
- Beş şey bedbahtlık alametidir: kalp katılığı, ağlamamak, utanmamak, dünyaya fazla rağbet etmek, uzun emelli olmak.
- Allah korkusu, dilin lüzumsuz şey söylemesine mâni olur. Allah-u Teâlâ’dan korkanın dili söylemez olur.
- Tevekkül, Allah-u Teala’ dan başkasına güvenmemek ve O’ndan başkasından korkmamaktır.
- Ahiret aliminin arkasından gidin, dünya alimi ile oturmaktan sakınınız. Çünkü o gururu ve süsüyle sizi fitneye sokar. Onun davası, amelsiz ilim ve samimiyetsiz ameldir.
- Kim bidat sahibini severse Allah-u Teala o kimsenin amelini yok eder ve kalbinden İslam nurunu çıkarır. Bidatçi bir yoldan giderse siz de başka bir yoldan gidiniz. Bidatçiye yardım eden İslam dinini yıkmaya yardım etmiş sayılır.
- Halk için ameli terk etmek riya, halk için amel ve ibadet etmek ise şirktir.
- Ben Allah’a karşı itaatsizlik ettiğimi, eşeğimin ve hizmetçimin huyundan ve bana itaatsizlik etmelerinden anlarım.
- Kul farkında olmadan gizli bir yerde Allah’ın emirlerine karşı gelip O’na isyan ederse Allah Müminlerin kalbine ona karşı kızgınlık(buğz) yerleştirir de o bunun farkında olmaz.
- Mümin az konuşan, çok çalışan, sözünde hikmet sükutunda düşünce, bakışında ibret, işlerinde iyilik bulunan kişidir.
- Gıybetin girdiği yerde kardeşlik çıkar gider.
- Mümin hurma ağacı diker ve dikenli bir ağacın büyümesinden korkar. Münafıklar ise dikenli ağaç dikerler ve bundan olmuş hurmaların bitmesini umarlar.
- İlmi ile gösteriş yapanların alametlerinden biri de ilminin dağ kadar yüksek amellerinin ise zerre kadar küçük olmasıdır. Alim, ilmiyle amel edince muhakkak onun acısını tadacaktır. Çünkü ilim sorumluluk getirir. İlim arttıkça sorumluluk da artar. O halde alime yakışan ilmiyle sevinip övünmek değil, ilmin yüklediği mesuliyeti idrak etmektir.
- İlim tahsili sahih bir niyet ve temiz bir gaye ile olursa bundan daha yüksek bir amel olamaz. Fakat çokları ilmi gereğini yapmak için tahsil etmiyor. Bilakis ilmi dünyalık avlamak için bir ağ olarak kullanıyorlar.
- Senden istediği bir şeyi vermediği zaman sana kızıp darılan senin kardeşin değildir.
- İnsanlar farzlardan daha faziletli bir şeyle Allah’a yaklaşmamışlardır. Farzlar sermaye, nafileler kardır.
- Allah’a giden yol şu iki şeyin dengesiyle müstakim olur: Allah sevgisi ve Allah korkusu
- Allah’ın öyle kulları vardır ki beldeleri ve insanları ihya ederler. Onlar sünnet-i seniyyeye bağlı olan kimselerdir.
- Ey alimler! Sizler İslam beldelerini aydınlatan kandiller gibiydiniz. Şimdi neden ışıklarınız söndü? Siz ümmete yol gösteren yıldızlardınız. Şimdi neden yolunuzu şaşırdınız? Siz ümeranın kapısına gidip onların nereden kazandıkları bilinmeyen servetinden istifade etmekten dolayı Allah’tan haya etmiyor musunuz?
Fudayl bin İyaz Filmi
Huzura Giden Yol adlı film 726 yılında Semerkant’ta dünyaya gelen, 803 senesinde Mekke-i Mükerreme’de vefat eden, gençliğinde eşkıyalık yapan bir ayet ile hayatı tamamen değişip evliya olan Fudayl bin İyaz Hazretlerinin ibretlik hikayesinin anlatıldığı biyografik bir filmdir.
Fudayl bin İyaz Hakkında Merak Edilenler
Vasiyeti
Fudayl bin Iyaz’ın iki genç kızı vardı. Ömrünün sonlarına yaklaşınca eşine şöyle vasiyet etti. “Vefatımdan sonra iki kızımı al. Ebû Kubeys tepesine çık. Ellerini aç ve şöyle dua et: “Ya Rabbi! Fudayl kulun bana vasiyetinde şöyle dedi: Ben hayatta iken bu iki emanete gücümün yettiği ölçüde baktım. Ben ruhumu teslim edip kabre girdikten sonra bu emanetleri sana iade ettim.” Fudayl bin Iyaz son nefesini verip defnedildikten sonra hanımı vasiyeti yerine getirmek üzere Ebû Kubeys tepesine çıktı. Kızlarını oraya götürüp ve söylenildiği şekilde niyazda bulunup çokça ağladı. Bu sırada Yemen hükümdarı yanında iki oğlu ile birlikte oradan geçiyordu. Hanımların dua edip ağladıklarını görünce yanlarına varıp “Bu ne hâldir?” diye sordu. Kadın olanları anlatınca Yemen hükümdarı: “Kızlarının her biri için bin altın mehir ile oğullarıma nikâhlayalım” dedi. Fudayl bin Iyaz’ ın hanımı bu istek karşısında “razıyım” dedi. Kızların ve oğulların da rızası alındı. Hep birlikte Yemen’e gittiler. İleri gelenler toplandı ve nikâhları kıyılıp düğün yapıldı.
Herkesin ibret alacağı bir ayet ile Hakk’a yönelişin hikayesi. Allah kulunun daima kendisine dönmesini ister. Ne kadar günah işlemiş ne kadar hataya girmiş olsa da tövbe kapısı son nefese kadar açıktır. Biz yeter ki geldim Ya Rabbi diyelim.