Whatsapp İletişim Hattı
Menü

Hz. Mevlana Celaleddin Rumi'nin Vefatı(Düğün Gecesi)

Hz. Mevlana bedeninin bu fani âlemi terk edip, baki âleme göç edişini sevgiliye kavuşma günü olarak nitelendirdiği için vefat ettiği güne “Şebi Arus” denilmiştir.

Hz. Mevlana bedeninin bu fani âlemi terk edip, baki âleme göç edişini sevgiliye kavuşma günü olarak nitelendirdiği için vefat ettiği güne “Şebi Arus” denilmiştir. Çünkü Hz. Mevlana’ya göre hakiki kul ömrünü, âşık olarak sevgilisine döneceği, kavuşacağı günü bekleyerek geçirmiştir. Yalnızca kalıcı olmayan güzelliklerle bezenmiş bir köprü olan bu dünya hayatı, vuslatı arzulayan, köprünün sonundaki sarayın kalıcılığını bilen için bir hasret çölüdür, bir araçtır. Hz. Mevlana, tam adıyla Mevlana Celaleddin Rumi, Miladi 30 Eylül 1207’de doğmuş ve 17 Aralık 1273 yılında vefat etmiş, maşukuna 66 yılında kavuşmuştur. Hz. Mevlana’nın şiirleri 13. Yüzyıldan bugüne kadar gelen en çok ilgi gören şairler arasında yer almaktadır. Eserleri birçok dile çevrilmiştir; özellikle Türkiye, Azerbaycan, ABD ve Güney Asya’da yaygın bir şekilde okunmaktadır. İşte Hak aşığı âlimin hayatı…

01 May 2025
Hz. Mevlana Celaleddin Rumi'nin Vefatı(Düğün Gecesi)

Hz. Mevlana ölümü, sevgiliye kavuşma günü, düğün gecesi olarak nitelendirdiği için onun vefat ettiği güne “Şebi Arus” denilmiş, Mevlevi literatürde yerini almıştır. Çünkü ölüm günü onun için Sevgiliye, Hakk’a kavuşma günüdür. Hz. Mevlana 1273 yılında vefat etmiştir. Vefatının ardından bu gün halk tarafından o kadar benimsenmiştir ki asırlardır Hz. Mevlana’nın Sevgiliye kavuşma günü olan 17 Aralık günü “Şeb-i Arus Vuslat Törenleri” ile kutlanmaktadır. Vuslat ise; erişme, kavuşma, buluşma demektir.

Hz. Mevlana’nın vefatından sonra bu günü Şeb-i Arus terimiyle nitelendirilmesinde, Hz. Mevlana’nın ve oğlu Sultan Veled’in ölüme bakış açılarının etkisi büyüktür. Hz. Mevlana’nın: “Bizim ölümümüz, ebedî bir düğündür” sözünden ve Sultan Veled’in de “Âşıklara ölüm, düğündür” sözünden anlıyoruz ki ölüme yaklaşımlarındaki bu anlayış Şeb-i Arus şekilde anılmasında etkili olmuştur.

Hz. Mevlana vefatına yakın bir günde talebelerine, sevenlerine şu şekilde vasiyette bulundu:
“Ben size; gizlide ve açıkta, her yerde Allah’tan korkmayı, az yemeyi, az uyumayı, az konuşmayı, Allah’ın buyruklarına boyun eğip, günahlardan kaçınmayı, oruç tutmak ve namaz kılmakta devamlılığı, daima şehvetten kaçınmayı, insanlardan gelebilecek eza ve cefaya tahammül etmeyi, cahil ve sefihlerle düşüp kalkmaktan uzak durmayı, güzel davranışlı ve salih kişilerle birlikte olmayı vasiyet ederim. İnsanların hayırlısı, insanlara faydası dokunandır. Sözün hayırlısı da az ve öz olanıdır. Hamd yalnız, tek olan Allah’a mahsustur. Tevhid ehline selam olsun.”

Hz. Mevlana Celaleddin Rumi'nin Hayatı 

Hz. Mevlana, Afganistan'ın Belh şehrinde 1207 yılında doğmuştur (Hicri 604 6 Rebiulevvel) ağızdan ağza dolaşan Şems ve Mevlana dostluğundan da akılda kalan bu kıymetli Önder Anadolu Diyarı’nın büyük insanlarından biri olmuştur. Annesi Mümine Hatun, babası ise Belh şehrinin âlimlerinden olan Bahaeddin Veled’dir. Efendimiz manasına gelen “Mevlana” unvanı onu yüceltmek için söylenmiştir. Celalettin ise onun lakabıdır. kendisi Mesnevi’nin girişinde ismini Muhammed b. Muhammed b. Hüseyin el Belhî diye kaydetmiştir. Doğduğu şehre nisbet ile Belhî olarak anılıyor ise de hayatını geçirdiği Anadolu'ya nispetle de Rumi unvanları ile zikredilmektedir. Eserlerinde soyuna dair herhangi bir bilgi yer almamaktadır.

Hz. Mevlana’nın babası Bahaeddin Veled, Belhe yerleşmiş bir ulema ailesine mensuptu. Sultan-ül Ulema unvanı ile tanınmıştı. Mevlana 5 yaşında iken çeşitli ihtilaflı nedenlerden dolayı Bahaeddin Veled’in Hicaz diyarında doğru gitmek için Belhi terk ettiği de tarih sayfalarına kaydedilmektedir.

Hz. Mevlana, ilk hanımı Gevher hatunun ölümünden sonra Konyalı Ali'nin kızı kira hatunla evlendi. Dul olan ve Şemsettin Yahya adında bir de çocuğu bulunan bu hanımdan Emir Muzafferüddin Âlim Çelebi ve Melike Hatun dünyaya geldi. Bahaeddin Veled Konya’da Altınapa Medresesi’nde 2 yıl müderrislik yaptıktan sonra 18 Rebiülahir 628 (23 Şubat 1231) tarihinde vefat etti. Bu sırada 24 yaşında olan Mevlana, babasının yerine geçip müderrislik yapmaya başladı. Ertesi yıl Mevlana’nın çocukluğu sırasında terbiyesi ile meşgul olan Bahaeddin Veled’in talebelerinden Seyyid Burhanettin şeyhini ziyaret etmek için Konya'ya geldi. Ancak burada şeyhin öldüğünü öğrendi. Seyyid Burhaneddin Konya'ya gelince Lârende de bulunan Mevlana’ya mektup yazarak onu Konya'ya çağırmış, buluştuklarında babasının hem zahir hem ilimlerinde kâmil biri olduğunu kendisinin beşeri ilimlerde elde ettiği üstün dereceyi hâl ilimlerinde de kazanması gerektiğini söylemiş ve bunun üzerine Mevlana Seyyid Burhaneddin'in talebesi olup 9 yıl ona hizmet etmiştir.

Hz. Mevlana Halep'te Hallaviye Medresesi’nde şehrin yöneticisi olan Kemaleddin İbnul Adim’den ders almıştır. Bunun akabinde Şam’a geçerek Mukaddemiyye Medresesi'ne yerleşen Mevlana'nın Halep'te ne kadar kaldığı ise bilinmemektedir. Mevlana'nın Arap dili ve edebiyatı, lügat, fıkıh, tefsir ve hadis gibi ilimler başta olmak üzere akli ve nakli ilimler aldığını söyleyen sipehsalar onun Şam’da Muhiddin ibni Arabî, Sadeddin Hammuye, Sadrettin Konevi ile uzun müddet yakınlık kurduğunu belirtmektedir. Sultan Veled ibtidanamesinde Hz. Mevlana'nın Seyyid Burhaneddin’e 9 yıl hizmet ettiğini, mana âleminde gönüllerinin birleştiği neden dolayı sözde özde ve sırda bir olduklarını, Burhanettin’in vefatıyla Mevlana'nın tek başına kaldığını, Allah'a yönelip yanıp yakılarak dertlere düşerek beş yıl riyazet çektiğini sayısız kerametlere zuhur ettiğini, bu arada irşat faaliyetlerinden geri durmayıp halka vaaz vermeyi çoğu ulema ve yönetici kesiminden olan müritleri ile sohbet etmeyi sürdürdüğünden bahseder.

Mevlana Seyyid Burhaneddin'in vefatından 5 yıl sonra Konya'da Şemsi Tebrizi ile karşılaşmıştır. Sultan Veled Mevlana ile Şems arasındaki ilişkiyi şu şekilde açıklar: Hz. Musa ve Hızır Aleyhisselam ilişkisinde, Hz Musa'nın peygamber olmasına rağmen Hızır Aleyhisselam'ı araması gibi Mevlana'nın da Şemsi aradığını söyler.

Hz. Mevlana’nın Eserleri

Hz. Mevlana'nın şiirleri ve mektupları arasında Arapça olanlar bulunmakla birlikte eserleri genel olarak Farsçadır.

  1. “Divan-ı Kebir” (Divan’ı Şemsi Tebrizi) şiirlerin çoğu Mevlana ile Şems'in buluşmasından sonraki döneme aittir.
  2. “Mesnevi” tasavvufi düşüncenin bütün konularını içermekte ve İslam kültürünün en önemli eserleri arasında sayılmaktadır.
  3. “Fihi Mâ Fîh” Mevlana'nın sağlığında oğlu Sultan Veled veya bir başka müridi tarafından kaydedilen sohbetlerinin vefatından sonra derlenmesinden meydana gelmiştir.
  4. “Meclisi Seb'a” Mevlana'nın vaaz ve sohbetlerinde yaptığı konuşmalardan oluşmaktadır. Bu konuşmalarda konu ile ilgili ayet ve hadislerin açıklamasının yanı sıra, Senai Attar gibi şairlerin şiirlerine, Mesnevi’de anlatılan bazı hikâyelere ve Divan-ı Kebir'den şiirlere de yer verilmiştir.
  5. “Mektubat” Mevlana’nın değişik sebeplerle çeşitli kimselere yazmış olduğu mektuplardan oluşmaktadır. Bunların arasında yakınlarına çocuklarına ve talebelerine gönderilenler bulunmakla birlikte çoğu yöneticilere ihtiyaç sahiplerinin taleplerini bildirmek maksadı ile kaleme alınmıştır.

Hz. Mevlana’nın Sözleri

  • “Kalbimi ve ruhumu vermemin bir yararı yok sen zaten bunlara sahipsin. O yüzden sana bir ayna getirdim kendine bak beni hatırla.”
  • “Güzelliğin bir damlası olan Leyla için uykuyu haram etmek çok değilse, güzelliğin kaynağı olan Mevla için bir ömrü feda etmek az bile.”
  • “Başta dönüp koşan nice bilgiler nice hünerler vardır ki insan onunla baş olmak isterse baş elden gider. Başından gitmesini istemiyorsan ayak ol.”
  • “Nefsin ejderhadır öldü sanma uykuya dalar o. Dertten eline fırsat düşmediği için uyur. Derdin bitince çıkar hemen. Hüner dertsiz iken de nefsi uykuda tutmaktadır.”
  • “Küle döndüysen yeniden güle dönmeyi bekle.”
  • “Ay doğmuyorsa yüzüne güneş dolmuyorsa pencerene, kabahati ne güneşte ne de ay da ara gözlerindeki perdeyi arala.”
  • “Kiminle gezdiğinize kiminle arkadaşlık ettiğinize dikkat edin çünkü bülbül güle karga çöplüğe götürür.”
  • “Muhabbet ve merhamet insanlığın hiddet ve şehvet de hayvanların sıfatıdır.”
  • “Akıl bir kuzu, nefis bir kurt iman ise çobandır. İman kuvveti olmazsa nefis aklı yer.”
  • “İsyanlardayım, dedi. Hayır. İmtihandaydı ve fark etseydi kurtulacaktı.”

Merak Edilen Sorular

Hz. Mevlana gibi asırlara, coğrafyalara ün salmış bir şahsiyetin hayatı, yaşamı ve öğretileri devamlı olarak merak edilmiştir. Hz. Mevlana her ne kadar günümüzde tasavvufla özdeşleştirilmiş olsa da onun esasında yaşadığı dönem içerisinde kendisinden çokça istifade edilen bir fakih olduğu tasavvufi yönünün gerisinde kalan bir unsur olmuştur. Hz. Mevlana, Şems ile karşılaşıp tasavvuf deryasına dalmasından önce sırf bir fakih idi, hukukçu idi, müderris idi. Bu alanda da çok fazla talebeleri vardı. Varlıklı ve mülk sahibi bir insandı. Fakat manevi atmosferi yüksek olan Şems ile karşılaşınca kendini tasavvuf alanında geliştirmiş, çalışmaları bu yönde seyretmiştir.

Hz. Mevlana’nın ölümü nasıl tanımladığı, neden farklı tanımladığı, hikmetli sözleri, eserleri merak edilen konular olmuştur. Tüm merak edilenleri okumanız için sizlerin istifadesine sunuyoruz.

Mevlana’nın Vefat Ettiği Gün 17 Aralık Hangi İsimle Anılmaktadır?

Hz. Mevlana, Hüsamettin Çelebi’nin hilafet makamına geçişinden Sultan Veled’e göre 10 sene sonra, 17 Aralık 1273 de vefat etti. Hz. Mevlana ölüm gecesinin “Şeb-i ârus” olarak anılmasını ve yasla değil sevinçle anılmasını istemiştir. Çünkü ölüm günü sevgiliye hakka kavuşma günüdür. 742 yıldır Hz. Mevlana'nın sevgiliye kavuşma günü 17 Aralık “Şeb-i Arus Vuslat törenleri” olarak kutlanmaktadır. Vuslat ise; erişme kavuşma buluşma manalarına gelir.

Mevlana Ölümü Nasıl Tanımlar?

Hz. Mevlana ölümü beden kafesine mahkûm edilmiş ruhun gerçeğine dönmesi, âşık ile maşuk'un vuslatını ikinci doğum olarak nitelemiştir. Şu cümleleriyle de ifade etmiştir: “Şunu iyi bil ki aslında sen ten zindanında mahpusun. Ölümle orası yıkıldığında kurtulacaksın.” “Kuşa kafesi bırakıp uçmak nasıl hoş tatlı gelirse bana da ölmek ve bu yurttan göçmek öyle hoş öyle tatlı geliyor.” “Ey ruh âleminden Bu dünyaya dalıp gelenler! Ölüm gelince ürkmeyin korkmayın! Bu ölüm değil Bu ikinci bir doğumdur. Doğun, doğun!”

Hz. Mevlana Mesnevi’de Bilal Habeşi’nin ölüm anlayışını örnek vermiş, “ruhun dünya gurbetin den vatanına dönüşünü, Allah'a kavuşmayı sağlayan ölümün neşe ile karşılanması” gerektiğini belirtmiştir.

Hz. Mevlana ömrünün son demlerinde ateşli bir hastalığa yakalanmıştı. Hekimler tedavisinde yoğun çaba harcıyor fakat ateş bir türlü düşürülmüyor sonuç alınamıyordu. Bu sıralarda Konya’da sık sık depremler oluyordu. Halk depremden korkup Mevlana’ya başvurunca o tebessüm ederek “korkmayın yerin karnı acıktı. Yakında bir yağlı lokma yer, deprem de biter” diye cevap veriyordu. Mevlana dostlarına ve aile efradına bu dünyadan göçmesine üzülmemelerini söylüyordu. Fakat onlar bedenen de olsa bu ayrılığı kabul edemiyorlar, ağlayıp inliyor, üzüntü içinde kahroluyorlardı.

Hz. Mevlana’nın cenazesinde her din, mezhep ve meşrepten kalabalık, sel gibi bir insan topluluğunun katıldığını aktarmaktadır. Sipehsâlar namazı kıldırmak için tabutun sırada Sadreddin Konevi'nin hıçkırıklarla kendinden geçtiğini, Bu sebeple namazı Sirayeddin’in kıldırdığını söylemektedir.

Mevlana’nın talebeleri çoğunlukla halk tabakasındandı. Her sanat ve meslekten insanlar Sema meclislerine katılıyordu. Bununla birlikte onun dönemin yöneticileri ile de yakın ilişkisi vardı. Fakat Mevlana çoğunlukla bu ilişkiyi nasihat ve öğüt çerçevesinde devam ettirmiş, idareciler arasındaki çekişme, rekabet ve hırsa dayalı olması sebebiyle siyasi tartışmaların içine girmemiştir. Selçuklu devlet adamlarından birçoğu da onun müridleri arasında bulunuyordu.

Mevlana'nın 7 Öğüdü Nedir?

  1. “Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol.
  2. Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.
  3. Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.
  4. Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.
  5. Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.
  6. Hoşgörülükte deniz gibi ol.
  7. Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.”

Mevlana Hangi Anlayışın Öncüsü?

Hz. Mevlana kâmil manada âlim, sufi ve şairlik özelliklerine sahip bir zattır. Çocukluğunda babasının yanında başladığı öğrenim hayatatını gittiği Halep ve Şam’da da devam ettirmiştir. İlk tasavvufi eğitimini yine babasından almıştır. Sultan-ül Ulema lakabı ile tanınan babası Bahaeddin Veled’in, onun manevi ve ilmi gelişiminde epeyce bir katkısı vardır. Lakabı “Fahrul meczubin”  diye nakledilen, bundan da derin bir sufi olduğu anlaşılan Seyyid Burhanettin’in ardından Şemsi Tebrizi ile karşılaşması Mevlana'nın hayatında bir dönüm noktası oluşturur. Dünya şiirinin kültlerinden olan Divan-ı Kebir’deki şiirlerin büyük bir çoğunluğu bu çağda söylemiştir. Eserin tamamlanmasının ardından gelen sükûn döneminde bunu İslam kültürünün en yaygın ve en önemli eserlerinden biri olan Mesnevi takip etmiştir.

Hz. Mevlana’daki dini tasavvufi düşüncenin kaynağı Kur’an ve sünnettir. “Canım tenimde oldukça Kur’an’ın kölesiyim ben. Seçilmiş Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellemin yolunun toprağım.” Beytiyle bunu dile getirmiş, “pergel gibiyim; bir ayağımla şeriat üstünde sağlamca durduğum halde öbür ayağımla 72 milleti dolaşıyorum.” Diyerek bir Müslüman olarak insanlığı kucaklayabildiğini belirtmiştir.

Hz. Mevlana'ya göre kul benliğinden sıyrılmak ile gerçek anlamda irade hürriyeti ne kavuşmaktadır. Manevi yolculuk için ilahi aşk gereklidir. Aklın yetersiz kaldığı alanlardan biri de aşk ve ahvalidir. Kur’an-ı Kerim’de Allah onları sever onlar da Allah’ı sever buyrulmuştur. Dolayısıyla Aşkın kaynağı ilahidir.

Gönüllü Olun İletişime Geçin Furkan TV