Whatsapp İletişim Hattı
Menü

Mute Savaşı’nın Sebepleri, Sonuçları ve İslam Tarihindeki Önemi

Mute savaşı, Müslümanların Hristiyan Araplar ve Bizans arasında yapılan savaşlardan biri olup İslam tarihinde büyük bir öneme sahiptir.

01 May 2025
Mute Savaşı’nın Sebepleri, Sonuçları ve İslam Tarihindeki Önemi

Mute savaşı, Müslümanların Hristiyan Araplar ve Bizans arasında yapılan savaşlardan biri olup İslam tarihinde büyük bir öneme sahiptir. Yüce Allah, İslâm dininin esaslarını bütün insanlara tebliğ için, âlemlere rahmet Hz. Muhammed (s.a.v)'i göndermiştir. Hz. Peygamber (s.a.v) hem Mekke döneminde hem de Medine döneminde insanları öğütte bulunarak, deliller göstererek, iknâ yolunu deneyerek ve kimi zaman da Kur'an okuyarak İslâm'a davet etmiştir. İslâm'a davet, atalarının dininden ayrılmak istemeyen ve değişimi kabullenemeyen Cahiliye Arapları tarafından sert bir tepkiyle karşılanmış. Mekkeli müşrikler, Hz. Peygamber (s.a.v) ve İslâm'ı kabul edenlere türlü türlü işkenceler ve eziyetler yapmışlardır. Kureyş'in gittikçe artan zulüm ve baskısından dolayı Medine'ye hicret eden Hz. Peygamber ve ashabı burada İslâm devletinin temellerini atmış. Yine bu dönemde cihada izin veren ayetlerin inzaliyle silahlı mücadele de başlamıştır.

Müşriklerle Bedir, Uhud, Hendek gibi savunma savaşları gerçekleştirilmiştir. Daha sonra, Hudeybiye Antlaşması ile müşriklerle barış sürecine girilmiştir.  Artık İslam'ın evrensel mesajını bütün dünyaya duyurma zamanı gelmiştir.  Hicret'in 7.yılında (M.628) Hz. Peygamber (s.a.v), çeşitli ülkelerin hükümdarlarına elçilerle mektuplar göndererek, onları İslâm'a davet etmiştir.  Bu mektuplardaki hikmetli ve ılımlı üslûp, pek çok kişinin hak din olan İslâm'ı tanıyıp kabul etmesine vesile olmuştur.

Mute Savaşı’nın Tarihi

Mûte Savaşı, Hicret'in 8. yılının (M.629) Cemâziyelevvel ayında vukû bulmuştur.

Mute Savaşı Kısaca Özeti

Peygamber Efendimiz (sav), sadece büyük devletlerin hükümdarlarına mektuplar ve elçiler göndererek İslam'a davet etmekle kalmamış, aynı zamanda onlara tabi durumunda bulunanlara da elçi ve mektuplar vasıtasıyla İslam'ı tebliğ etmişti. Busra (şimdiki Havran) Valisine de ashabtan Haris b. Umeyr el-Ezdi'yi mektupla göndermişti. Busra, o sırada bir beylik idi. Valisi ve ahalisi ırkan Arap oldukları hâlde, dinen Hristiyan ve siyaseten de Bizans'a tâbi bulunuyorlardı.

Elçi Haris b. Umeyr el-Ezidi, Dimaşk nahiyelerinden Belka'ya bağlı Mute köyüne varınca, Bizans Kayserinin Şam valilerinden olan Şürahbil b. Amrû'l Gassanî'nin yanına çıkartılmıştı. Şürahbil, Haris b. Umeyr el-Ezdi'nin Peygamberimizin elçisi olduğunu öğrendiği halde, onu hunharca öldürmüştü.

Elçisinin şehid edildiğini haberini alan Rasulullah, pek ziyade müteessir olmuş. Sahabei Güzin de fazlasıyla üzülmüş idi. Zîra, o âna kadar Resûli Ekrem Efendimizin hiçbir elçisi öldürülmemişti. Haris, Hz. Resûlullah'ın şehid edilen ilk ve son elçisidir. Bu bakımdan, bu cinayet çok büyük bir mana taşıyordu. Doğrudan doğruya Resûlullah'ı ve Müslümanları gönülden rencide eden çirkin bir hâdiseydi. Şürahbil, bu alçakça davranışıyla, İslâm'a karşı olan derin kin ve düşmanlığını ortaya koyduğu gibi, İslâm elçisinin öldürülmesi, uluslararası diplomasi hukuku bakımından elçi dokunulmazlığının ihlali sonucunu doğurmuştur.

Hâdiseyi değerlendiren Allah Rasulü, derhâl bir ordu teşkil etti; üç bin mücâhidden meydana gelen bu ordunun başına da, kendi âzadlı kölesi olan Zeyd b. Harise'yi tâyin etti. Üç bin kişilik İslâm Ordusu, bir vücut hâline gelmiş, harekete hazır bekliyordu. O sırada Allahın Rasulü (sav) beyaz bir sancak bağlayıp Komutan Zeyd'e verdi. Ve şöyle buyurdu: "Haris b. Umeyr'in öldürüldüğü yere kadar gidiniz. Orada bulunanlara İslâm'ı teklif ediniz. Eğer kabul ederlerse ne âlâ; etmezlerse, Allah'ın yardımına güvenerek onlarla çarpışınız!" Bu tavsiyeden bile, İslâm Ordusunun intikam duygusundan uzak, İslâm'ı tebliğ etmek gibi ulvî bir gayeyle yola çıkarıldığını anlamak mümkündür!

Düşman saflarına gelecek olursak, bu sırada Şürahbil'in kulağına, "İslâm Ordusunun Medine'den hareket ettiği" haberi ulaştı. Şürahbil, hazırlanmakta gecikmedi. Kayser Heraklius'a haber göndererek, kendisinden yardım dileğinde bulundu. Bu arada Vadi'l Kura'ya yaklaşmış bulunan İslâm Ordusuna karşı olarak da kardeşi Sedûs’u askerî kuvveti öncü olarak gönderdi. Mücâhidler, vuku bulan çatışmada Komutan Sedus'u öldürdüler ve birliğini de bozguna uğrattılar. Bu bozgun, Şürahbil'in gözünü korkuttu. Başarıyla ilk saldırıyı önleyen İslâm Ordusu, Vadi'l Kura'dan ayrılarak Şam topraklarından Maan'a gelip konakladılar. Orada ordugâh kurup konakladıkları sırada Bizans İmparatoru Herakleios’un kumandanı Theodoros’un ordusuyla karşılaştılar. Şürahbîl kumandasında Hristiyan Arap kabilelerinin de katıldığı bu ordunun yüz bin veya iki yüz kişiden oluştuğu rivayet edilmektedir. Savaş alet ve malzemeleri bakımından ordusu son derece donanımlıydı. Bizans ordusuyla karşı karşıya gelen Müslümanlar Maan da kaldıkları iki gün içinde vaziyeti müzakere ettiler. Bazıları, bu durumu Hz. Peygamber (sav)'e bildirip onun vereceği karara göre hareket edilmesini istedi. Bu sırada Abdullah b. Revâha savaş için; at, silâh ve sayı üstünlüğünün önemi olmadığını ifade etmiş daha sonra düşmanla savaşmak gerektiğini belirtti. Bunun üzerine savaşa karar verildi ve Maan’dan ayrılan İslâm ordusu Meşârif de Bizans ordusuyla karşılaştı. İki ordu Mûte’de savaş düzenine geçti. Mute de üç komutan da şehid olmuş, komuta Halid bin Velid'e geçmişti. Halid bin Velid sağ kanattaki askerleri sol kanada, sol kanattakileri sağ kanada, geridekileri öne, öndekileri de geriye almak suretiyle yeni takviye birlikleri gelmiş izlenimi uyandırdı. Geri çekilirken düşmanın kalbine korku vererek bir miktar ganimet de ele geçirerek İslâm ordusunu Mute Muharebesi'nden Medine’ye getirmeyi başardı.

İslam Ordusunun Medine'den Uğurlanışı ve Rasulullah'ın Zeyd bin Harise'ye Tavsiyesi

İbn İshak'ın rivayetine göre: İslam askerlerini uğurlamaya Peygamber Efendimiz ile birlikte birçok Müslüman da Seniyyetû'l Veda'ya kadar gelmişti. Allah Rasulü burada durdu ve mücâhidlere, "Ben, size, Allah'ın emirlerini yerine getirmenizi, yasaklarından uzak kalmanızı, Müslümanlardan yanınızda bulunanlara karşı hayırlı olmanızı ve iyi davranmanızı tavsiye ederim. Allah yolunda Allah'ın ismiyle savaşınız! Ganimet mallarına hıyanet etmeyiniz! Ahde vefasızlık göstermeyiniz! Küçük çocukları öldürmeyiniz!  Kadınları, yaşlanmış kimseleri katletmeyiniz! Ağaçları kesip yakmayınız! Evleri yıkmayınız! Orada, Nasranîlerin kiliselerinde, halktan uzaklaşmış, kendilerini tamamen ibadete adamış birtakım kimseler bulacaksınız. Sakın onlara dokunmayınız!" diye emir ve tavsiyede bulunduktan sonra, ordunun komutanı Zeyd bin Harise'ye şunları emretti:

"Müşriklerden düşmanınla karşılaştığın zaman, onları üç husustan birine davet et! Hangisini kabul ederlerse, onlara dokunma!"

⦁          Sonra, onları Muhacirler yurdu olan Medine'ye hicrete davet et! Davetine icabet ederlerse, Muhacirlerin sahip oldukları haklara kendilerinin de sahip olacaklarını ve onların mükellef bulundukları vazifelerle kendilerinin de mükellef olacaklarını bildir!

⦁          Eğer Müslüman olup yurtlarında oturmayı isterlerse, Müslümanlardan göçebe Araplar gibi olacaklarını ve onlar hakkında uygulanan İlahî hükmün kendileri hakkında da uygulanacağını, harb ganimetlerinden kendilerine bir şey verilmeyeceğini ve ganimetten ancak Müslümanların yanında muharebe etmiş olanların faydalanacaklarını haber ver!

⦁          Eğer Müslüman olmaya yanaşmazlarsa, onları cizye vermeye davet et! Onlardan, bunu kabul edenlere dokunma! Cizye vermeye de yanaşmazlarsa, Allah'ın yardımına sığınarak onlarla çarpış!

⦁          Eğer muhasara ettiğin kale veya şehir halkı, kendilerini Allah'ın hükmüne göre teslim almanı senden isterlerse, onları Allah'ın hükmüne göre teslim alma; fakat, kendi hükmüne göre teslim al! Çünkü sen, Allah'ın, onlar hakkındaki hükmüne isabet edip etmeyeceğini bilemezsin!

⦁          Eğer muhasara altına aldığın kale veya şehir halkı, senden, kendileri için Allah'ın ve Resulünün emanını isterlerse, sen, onlara Allah ve Resulü adına eman verme! Fakat, kendi emanını, babanın emanını ve arkadaşlarının emanını ver! Çünkü siz, kendinizin ve babalarınızın vermiş olduğu eman sözünü bozacak olursanız bu Allah ve Resulü adına vermiş olduğunuz eman sözünü bozmanızdan, sizin için günahça daha hafiftir."

Bu emir ve tavsiyelerinden sonra Rasulullah Efendimiz, mücahidlerle vedalaştı. Orduyu uğurlamak için gelen Müslümanlar da "Allah, sizleri her türlü tehlikeden korusun, yine sağ salim geri çevirsin!" diye dua ettiler.

Mute Savaşı’nın Nedenleri

Mute muharebesinin nedenleri, H.7. yılında (M.628) Hz. Peygamber'in, komşu hükümdarları islam'a davet etmek üzere elçilerle mektup göndermesi süreciyle doğrudan alâkalıdır.  Yüce Allah’ın, Kuran’ı Kerim' de "Âlemlere Rahmet” olduğunu bildirdiği Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kendisine bu şerefli görev vahyedildiği ilk andan, yaşamını yitirdiği ana kadar Rabbimizin dinini tebliğ etmiştir.  Hz. Peygamberin bu tebliğleri sırasında izlediği yöntemlerden en etkili olanı, şüphesiz çeşitli ülkelerin hükümdarlarına gönderdiği mektuplar olmuştur. Bu elçilerden biri de Bizans İmparatorluğu'na bağlı Busra valisine gönderildi.  Ancak Busra valisi Şürahbil, elçiyi öldürdü. Bunu haber alan Hz. Muhammed, Şürahbil'in üzerine ordu gönderilmesine karar verdi. Hz. Peygamber’in ilk olarak İslâm’a davet ettiği Meliklerin, Hristiyan olduğuna dikkat edilecek olursa, Müslümanlar ile Hristiyanlar arasındaki ilişkilerin başlangıçtaki gibi olumlu bir hava içinde olduğu tespitini yapmak mümkündür. Ancak daha sonraları, Müslüman bir elçinin Bizans topraklarında öldürülmesiyle bu süreç olumsuz bir hal almış, söz konusu ilişkiler, gelişen olaylarla birlikte çok ciddi sorunların ortaya çıkmasına ortam hazırlamıştır.

İslam kaynaklarında Mûte Savaşı’nın nedeni zikredilirken Bizans ordusundan hiç bahsedilmemekte, ancak savaşın bu orduya karşı yapıldığı anlatılmaktadır. Bizans tarihçileri ise Bizans ordusunun Filistin’de bulunuş sebebini açıklamaktadır. Buna göre Herakleios, Sâsânîler’e karşı zaferle sonuçlanan Ninevâ (Ninova) savaşının (Aralık 627) ardından İstanbul’a dönmüş, bir süre sonra, daha önce Sâsânîler’in Kudüs’ü işgal ettiklerinde alıp götürdükleri büyük haçı yerine koymak üzere Allah’a adamış olduğu ziyareti yerine getirmek için Filistin’e gelmişti (Vasiliev, s. 252; Ostrogorsky, s. 96). İbn Sa‘d’ın, Rum kayserinin Sâsânîler’e karşı üstün geldiği takdirde İstanbul’dan Îliyâ’ya (Kudüs) kadar yalın ayak yürümeyi nezrettiği şeklindeki haberi de bu bilgiyi teyit etmektedir. (eṭ-Ṭabaḳāt, I, 259; ayrıca bk. Buhârî, “Cihâd”, 102; Fayda, s. 150-151).

Mute Savaşı’nın Sonuçları

 Allah Rasulü gönderdiği mektuplar sebebiyle davetini dünya üzerindeki hükümdarlardan birçoğuna ulaştırmayı başarmıştır.  Devlet başkanlarından, kendisine iman edenler olduğu gibi, iman etmeyenler de olmuştur. Ancak en azından iman etmeyen hükümdarların dikkatini çekmiş, onlara dinini ve ismini tanıtmıştır. İslâm’a dâvet için küçük askerî müfrezeler göndermiştir. Bu seriyyeler, gittikleri bölgelerdeki kabileleri öncelikle İslâm'a davet etmişler, davete uymazlarsa onlara savaş açmışlardır. Sayısı onu bulan bu seriyyeler, H.7 / M.628 senesinde başlamıştır.  Yine bu dönemde Hz. Peygamber, çevredeki büyük devlet başkanları dahil, çeşitli beyliklerin reislerine dâvet mektupları göndererek hâlen üzerinde bulundukları dinin bâtıl olduğunu ve İslâm’a girmeleri gerektiğini belirtmiştir.

Mute Savaşı’nın İslam Tarihi Açısından Önemi

Mûte Savaşı hakkında çeşitli rivayet ve yorumlar bulunmaktadır. Komutan tâyini, gönderilen asker sayısı, savaşta uygulanan askerî taktik ve stratejinin yanında Hz. Peygamber'in Bizans ve idaresindeki Araplarla yapmış olduğu ilk savaş olması sebebiyle bu askerî operasyon, diğer savaşlardan ayrı bir önem taşımaktadır.  Mûte Savaşı, aynı zamanda sebep ve sonuçlarıyla da diğer savaşlardan farklılıklar göstermektedir. Hz. Peygamber'in 628 Mart ayında Mekkeli müşriklerle Hudeybiye Barışını imzalamasıyla, Medineli Müslümanlar ile Mekkeli müşrikler arasında geçici bir barış dönemine girilmiştir. Bu bağlamda Hudeybiye Barış Antlaşması İslâm tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Antlaşma, ilk bakışta Müslümanların aleyhine görünmekte iken, sonraki süreçte Müslümanlar lehine gelişmelerin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Bu gelişmelerin başında ise, İslâm’ın hızla yayılması gelmektedir. Hudeybiye barışından bir yıl önceki Hendek Savaşı esnasında Müslümanlar, Medine'yi üç bin asker ile savunmuşlardır. Fakat Hudeybiye barışından yirmi iki ay sonra gerçekleşmiş olan Mekke'nin fethine on bin Müslüman katılmıştır. Bundan başka Hudeybiye barışı, Hicaz bölgesinin iki önemli yerleşim merkezi olan Hayber’in ve daha sonra da Mekke’nin fethine zemin hazırlamıştır. Ayrıca, Müslümanların Kureyş müşrikleri tarafından resmen tanınmasını sağlamıştır. Nitekim müşrikler, o zamana kadar tanımadıkları Müslümanları bu antlaşma ile siyasî bir güç olarak kabul etmişlerdir. Söz konusu durum, diğer müşrik Arap kabilelerinin korkuya kapılmalarına neden olmuştur. Nitekim, daha önce Müslümanlarla irtibat kurmak istemelerine rağmen Kureyş'ten çekinen bazı Arap kabileleri, bundan böyle Hz. Peygamber ile rahatça görüşme ve İslâmiyet hakkında bilgi sahibi olma imkânına kavuşmuşlar hatta bir kısmı İslâm dinini benimsemişlerdir.  Hz. Peygamber'in dâvet mektupları, Nebevî dâvet metodunun ilk örnekleri olmak noktasında, günümüz İslâm toplumuna örnek ve aydınlatıcı bir ışık tutmuştur. İslâm dininin yayılması için yapılacak faaliyetler açısından diğer bir önemli yöntem ise, İslâm aleyhine olabilecek engellemeleri ortadan kaldırmak için gerçekleştirilen savaşlardır.

Mute Savaşı Hakkında Merak Edilen Sorular

Mute Savaşı hakkında pek çok merak edilen sorular "Mute savaşı kimler arasında olmuştur? Komutanı kimdir? Ne zaman yapıldı?" vb...

Mute Savaşı Kimler Arasında Olmuştur?

Mute Savaşı, Müslümanların Suriyeli Hrıstiyan Araplar ve Bizans ordusu ile yaptığı ilk savaştır.

Mute Savaşı’nı Kim Yönetti?

Allah Rasulü kumandan olarak Zeyd b. Harise'yi Ona bir şey olması halinde Cafer b. Ebi Talip'e Ona da bir şey olması halinde Abdullah b. Revaha'ya yönetimin verilmesini emretti.

Mute Savaşı Ne Zaman Yapıldı?

H.8 Cemâziyelevvel ayında (Ağustos-Eylül M.629) meydana gelmiştir.

Mute Savaşı Nerede Yapıldı?

Mûte'de Lût gölünün güneyinde Kerek’e 11, Kudüs’e 50 km. uzaklıkta geniş tarım arazilerine sahip bir yerde.

Mute Savaşı Gazve mi Seriyye mi?

Resûlullah (s.a.v.) bu savaşa bizzat katılmadı. O yüzden bu sefere esasen gazve değil, «seriyye» denir. Ancak, bu savaşa katı­lan müslümanların sayısının çokluğu ve savaşın da son derece önem­li oluşu sebebiyle siyer ulemasının hemen hepsi «gazve» demiş­lerdir.

Mute Üzerine Gönderilen İlk Komutanlar Kimlerdir?

Birinci kumandan sıfatıyla sancağı taşıyan Zeyd bin Harise savaşın başlarında şehid düşünce kumanda Cafer bin Ebû Tâlib’e geçti. Sağ eli kesilen Cafer sancağı sol eline aldı, sol eli de kesilince iki koluyla göğsü arasında tuttu, fakat bir mızrak darbesiyle şehid oldu. Onun ardından sancağı Abdullah bin Revâha aldı. Bir süre sonra o da şehid düştü. Kâ‘b bin Umeyr sancağı alıp Sâbit bin Erkam’a verdi. Sâbit Hz. Peygamber’in talimatı gereği bir kumandanın seçilmesini istedi. Kendisi kumandanlığı kabul etmeyince sancak Halid bin Velid’e teslim edildi. Bu sırada Resûl-i Ekrem, Mescid-i Nebevî’de savaş alanında cereyan eden gelişmeleri, kumandanların birer birer şehid oluşunu nakletmiş ve, “En sonunda sancağı Allah’ın kılıçlarından bir kılıç aldı. Nihayet Allah mücahidlere fethi müyesser kıldı” demiştir. (Buhârî, “Meġāzî”, İbn Hişâm.)

Mute Savaşı’na Sebep Olan Olay Nedir?

Mute savaşına sebep olan olay; Allah Rasulünün gönderdiği elçinin öldürülmesi "Elçiye zeval olmaz." ilkesinin ihlaliydi.

Mute Savaşı Şehitleri Kimlerdir?

Müslümanlardan Zeyd bi Hârise, Cafer b. Ebû Tâlib, Abdullah b. Revâha, Abbâd (Ubâde) b. Kays, Mes‘ûd b. Esved, Vehb b. Sa‘d, Hâris b. Nu‘mân, Sürâka b. Amr b. Atıyye el-Mâzinî, Ebû Küleyb (Kilâb) b. Amr, Câbir b. Amr, Amr b Sa‘d, Âmir b. Sa‘d, Abdullah b. Sa‘d, Süveyd b. Amr ve Mes‘ûd bin Süveyd olmak üzere on beş kişi şehid oldu. Hz. Peygamber şehidlerin ardından ağlamış, ancak ağıt yakıp feryat etmeyi yasaklamış, yakınlarının ve komşularının şehid ailelerine üç gün süre ile yemek götürmesini ve işlerine yardımcı olmasını tavsiye etmiştir. Bizzat kendisi Ca‘fer’in ev halkına üç gün yemek göndermiş, daha sonra oğullarını yanına alarak bakımlarını üstlenmiştir (Vâkıdî, II, 766; İbn Hişâm, IV, 22; İbn Sa‘d, VIII, 282).

Mute Savaşı’nda Elinde Dokuz Kılıç Kırılan Sahabi Kimdir?

Hâlid İbni Velîd radıyallahu anh şöyle dedi:

"Mûte Savaşı’nın yapıldığı gün elimde dokuz kılıç kırıldı. Elimde sadece Yemen yapısı enli bir kılıç kaldı." (Buhârî, Meğâzî 44)

 

Gönüllü Olun İletişime Geçin Furkan TV