Whatsapp İletişim Hattı
Menü

İmam Azam olarak bilinen Ebu Hanife kimdir? Hayatı ve Mezhebi

Fıkıh ilmindeki derin bilgisi ve içtihat metoduyla İslam Hukukunu sistemleştiren Ebu Hanife, Hanefi mezhebinin kurucusudur. Ehl-i Sünnet'in temel taşlarından biri kabul edilir ve Maturidi mezhebinin görüşleri onun öğretilerine dayanır. İslam'ın doğru anlaşılması ve yayılmasına yaptığı büyük katkılarla, asırlar geçse de ilim dünyasında saygın yerini korumaktadır.

22 Nis 2025
İmam Azam olarak bilinen Ebu Hanife kimdir? Hayatı ve Mezhebi

Asıl adı Numan bin Sabit olan İmamı Azam’ın künyesi Ebu Hanife’dir. Fakat onun Hammad’dan başka oğlu olmadığı gibi hiç kızı da olmamıştır. Bundan dolayı denilir ki Ebu Hanife, kendini ibadete verenlerin ve hak dine mensup olanların babası anlamına geldiği için böyle denilmiştir.

Ebu Hanife, sözü doğru, gecelerini ibadetle, gündüzlerini oruç ve ilim ile geçiren bir alim, abit, cömert ve güvenilir bir kimse olarak anılmaktaydı. Faydasız ve boş işlerden uzak durmayı başarabilmiş, konuşması az, tefekkürü çok, zeki bir müçtehit olarak bilinmekteydi. Güzel ahlakı ile bilinen İmamı Azam’ın halkla ilişkileri de iyiydi. Her zaman giyiminin temiz ve düzgün olmasına özen gösterir ve güzel koku sürünürdü.

Ebu Hanife’ye ayrıca “büyük imam” manasına gelen İmamı Azam denilmesinin sebebi ise nakil yapmasının yanı sıra içtihad metodunu kullanarak İslam fıkhını sistemleştirmesi ve çağının alimleri arasında seçkin bir konuma sahip olması sebebiyledir.

İmamı Azam Ebu Hanife yüzyıllar önce yaşamış olmasına rağmen hâlâ kendisinden övgüyle bahsedilen önemli bir İslam âlimidir. İslam’ın doğru anlaşılması ve yayılması açısından büyük katkılar sağlamıştır. Hanefilik mezhebinin kurucusudur. İtikadi mezhepler Maturidilik ve Eşarilik olmak üzere iki tane olup bunlardan Maturidiliğin kurucusu olan İmam Maturidi’nin de hocalarının hocasıdır. Yani Maturidiliğin görüşleri İmamı Azam’a dayanmaktadır. Ehl-i Sünnet’in kurucusu kabul edildiği için görüşlerinin de iyi bilinmesi önem arz etmektedir.

Ebu Hanife Hayatı

İmamı Azam hicretin sekseninci yılına tekabül eden miladi 699 yılında dönemin illim merkezlerinden birisi olan Kûfe’de dünyaya gelmiştir.  Ebu Hanife’nin doğumu ile ilgili farklı rivayetler de bulunmaktadır.

Kur’an’ı küçük yaşlarda ezberleyen Ebu Hanife, kıraat ilmini Âsım bin Behdele’den öğrenmiştir. Âsım bin Behdele kıraat-i seb’a yani yedi kıraat aliminden birisidir.

İmamı Azam ilme yönelmeden önce kendisi de kumaş tüccarlığı yapmakla birlikte ticaretle uğraşan, takva sahibi iyi bir ailenin çocuğudur. İlim hayatına yönelince ticareti ortakları aracılığı ile devam ettirmiştir. Hatib el Bağdadi’nin naklettiğine göre her yıl kazancını hesaplar ve onu çevresindeki ilim adamları ve öğrencilerin ihtiyaçları için harcardı. (Târîhu Bağdâd, XIII, 360)

Kûfe bölgesi fakih, dilci, şair, edip ve filozofların yoğun olarak bulunduğu bir bölgeydi. Böyle bir yerde ticaret yapan Ebu Hanife sahip olduğu parlak zeka sayesinde etrafındaki alimler tarafından fark edilmiş ve ilme teşvik edilmişti. Kendisinin ilme yönelmesinde büyük etkisi olan olay şöyle cereyan etmiştir:

Bir gün Ebû Amr eş-Şa’bi İmamı Azam’ı çağırıp “Seni zeki, yetenekli ve hareketli bir genç olarak görüyorum. İlme ve alimlerin meclislerine devam etmeyi ihmal etme.” dedi. Bu konuşmadan sonra ilim tahsiline yönelen İmam Hanife önce akaid ve cedel ilimlerini öğrenmiş ve bu ilimlerde bir mesafe kat etmiştir. Dönemindeki inkarcı ve bidatçı kimselerle münakaşa etmiştir. İmamı Azam farklı itikadi düşünceye sahip kimselerin bulunduğu Basra şehrine yaptığı seyahatlerinde de bu tavrını devam ettirmiştir. Yaptığı münakaşa ve münazaralarda Hz Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den sahabeye ve sonraki nesillere aktarılan itikadi esasları savunmayı gaye edinmiştir.

Döneminin önde gelen pek çok alimi ile görüşme ve onların ilmi yönünden istifade etme imkanı bulan İmamı Azam’ın asıl hocası Hammad bin Ebu Süleyman’dır. Ebu Hanife on sekiz yıl boyunca Kûfe re’y ekolünün üstadı kabul edilen Hammad bin Ebu Süleyman’ın ders halkalarına dahil olmuş hatta kendisinin bulunmadığı zamanlarda ona vekaleten ders verecek bir seviyeye ulaştı. Hocasının vefatından sonra Ebu Hanife, arkadaş ve öğrencilerinin ısrarı üzerine Hammad bin Ebu Süleyman’ın yerine geçerek ders vermeye başladı. Yaptığı derslerde aykırı görüşleri dinleyerek herkese söz hakkı verir, öğrencilerini kendi görüşlerini benimsemeye zorlamazdı. Bu şekilde ilmi araştırmalara teşvik ederdi.

Mütevazı, vakarlı ve üstün bir anlayış sahibi olan İmamı Azam Ebu Hanife’nin ders halkalarına İslam ülkelerinin birçok yerinden talebeler katılmıştır. Yetiştirdiği öğrenciler binleri bulmuş ve bunlardan kırk tanesi içtihat edecek seviyeye ulaşmıştır.

İmamı Azam sahip olduğu derin fıkıh bilgisinin yanı sıra cesaret ve güçlü bir ideal sahibi bir alim olarak inandığını ve doğru bildiğini söylemekten çekinmemiş, onun mücadelesini vermiştir. Hayatı bu açıdan bakılınca mücadelelerle geçmiş, birçok sıkıntı ve zorluğa bu uğurda katlanmıştır. Gerek Emevi gerekse Abbasi döneminde yapılan zulümlere açıkça karşı çıkmış, onların yaptığı haksızlık ve yanlış tutumlarını tasvip etmemiştir. Halifeden gelen hediye ve görev tekliflerini kabul etmek yerine işkence ve hapse atılmaya katlanmayı tercih etmiştir. Hayatının sonuna kadar ilmi çalışmaları ve mücadelesi devam etmiştir. Müslümanların yolunu aydınlatan ve onlara bir duruş örneği olan İmamı Azam’dan Allah razı olsun.

Hanefilik mezhebi ve 4 mezhep

İmamı Azam’ın talebelerine verdiği dersler ve halk için verdiği fetvalardan meydana gelen ilim meclisinde bir mesele ortaya atılır ve bu mesele talebeler tarafından tartışılırken herkes görüşünü söylerdi. Tartışmanın sonunda İmam Hanefi delillerle bir karara bağlar ve bu sonucu yalın ve öz olarak veciz ifadelerle talebelerine yazdırırdı. Bir istişare ve ilim merkezi olan bu mecliste konuşulanlar daha sonraları müçtehit talebeler tarafından mezhebin fıkıh kaideleri haline getirildi. Aslında Ebu Hanife mezhebinin tohumları bu mecliste atıldı.

İmamı Azam’ın görüşleri etrafında şekillenen bu ekol Ebu Hanife ve talebelerinin ölümünden çok sonra Hanefilik olarak; Ebu Hanife mezhebine uyanlar da Hanefi olarak anılmaya başlandı. Buradan hareketle şunu söyleyebiliriz ki başlangıçta İmamı Azam ve talebelerinin bir mezhep kurma niyeti ve girişimi olmamıştı.

Müçtehit talebelerden olan İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’in eserleri dört büyük Sünnî fıkıh mezhebinden biri olan Ebu Hanefi mezhebinin iskeleti niteliği taşımaktadır.

Abbâsî Devleti’nde uygulanan kadı’l-Kudat yani baş kadılık makamında bulunan İmam Ebu Yusuf, Hanefi mezhebinin resmi bir nitelik kazanmasını sağlamıştır. Bununla birlikte Osmanlı Devleti’nin de resmi mezhebi olarak benimsenmesi bu mezhebin yayılmasında büyük rol oynamıştır.

İmam Hanefi önderliğinde Kûfe merkezli olarak Irak’ta doğan Ebu Hanife mezhebi bugün Türkiye, Bosna-Hersek, Balkanlar, Kırım, Azerbaycan, Sibirya, Çin, Japonya, Afganistan, Horasan, Keşmir, Pakistan, Hindistan gibi ülkelerde oldukça yaygındır.

Fevç fevç İslamiyet’i kabul ettikleri yıllardan itibaren Türkler arasında Hanefilik daima hakim mezhep konumunu korumuştur.

Sünni mezhepler dört tanedir. Bunlar ameli mezhepler olarak bilinir:

  • Hanefî Mezhebi
  • Şafi Mezhebi
  • Maliki Mezhebi
  • Hanbeli Mezhebi

Şafi Mezhebi

Mutlak müçtehit olan İmam Şafi’ye izafe edilmektedir. İmam Şafi, İmamı Azam’ın vefat ettiği yıl dünyaya gelmiştir. Bu mezhep mensubu olan fakihlere ve mezhebin görüşleriyle amel edenlere Şâfiî denilmektedir.  Fıkıh, hadis ve usulde öncü olan İmam Şafi, Hicaz fıkhı ile Kûfe merkezli Irak fıkhını yakından tanımış ve özgün bir sentezini yaparak kendi ekolünü meydana getirmiştir. 

İmam Şafi’nin başlıca eseri fıkıh usulü konusundaki er-Risale’dir. Ayrıca Irak’taki görüşlerini yazdığı el-Hucce ve Mısır’daki görüşlerini yazdığı el-Ümm kitapları da bilinmektedir.

Şafi mezhebi günümüzde Irak, Suriye ve Anadolu’nun doğu ve güney kısımlarında yaygınlık göstermektedir.

Ahmed bin Hanbel İmam Şafi hakkında Allah’ın kitabı ve Resûlullah’ın sünneti konusunda insanların en fakihi olduğunu söylemiştir.

Maliki Mezhebi

Hayatının tamamını Medine’de geçirmiş olan İmam Malik bin Enes’in şer’i delillere dayanarak çıkardığı hüküm ve görüşleri çerçevesinde ortaya çıkmış fıkhi bir mezheptir. Ehl-i Sünnet’in dört büyük mezhebinden birisidir.

Maliki mezhebinde Medinelilerin amelinin büyük bir önemi vardır. Bunun sebebi Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in on yıl boyunca onların arasında yaşamış olmasıdır.

Günümüzde Fas, Cezayir, Tunus, Sudan gibi Afrika ülkelerinde yayılım göstermiştir.

Hanbeli Mezhebi

Tam adı Ahmed bin Hanbel eş-Şeybani olan İmam Hanbel hadis öğrenmek maksadıyla Kûfe, Basra, Mekke, Medine, Şam, Yemen ve el Cezire’ye giderek uzun yolculuklar yapmıştır. Kendi döneminden önce üç fıkhi mezhebin kaynakları meydana geldiği için ilmi olarak zengin eserler elinin altında bulunuyordu.

Uzun süre İmam Şafi’nin talebesi olan İmam Hanbel, içinde kırk bin hadis bulunan el-Müsned eserini kaleme almıştır.

Hanbeli mezhebi günümüzde Hicaz, Irak, Suriye, Filistin ve Mısır’da varlığını sürdürmektedir.

Ebu Hanife’nin öğrencileri

İmamı Azam’ın otuz yıllık hocalık hayatında dört bin civarında talebesi olmuştur. Talebelerinden kırk tanesi müçtehit seviyesine ulaşmış ve bazıları da Horasan, Irak, Semerkant gibi bölgelere giderek İslam’ı yaymak için çalışmalar yapmıştır. Büyük İmam’ın bazı talebelerini zikredecek olursak:

  • İmam Ebu Yusuf Yakub bin İbrahim el-Kûfî: Abbasi Dönemi’nde baş kadılık yapmıştır. Hanefi mezhebinin şekillenmesi, hayata uygulanması ve yayılmasında büyük bir paya sahiptir.
  • Muhammed bin Hasan eş-Şeybani: Hanefilerin en güvenilir kaynağı olan Zâhiru’r-Rivaye eserlerini kaleme almıştır.
  • Züfer bin Hüzeyl: Mutlak müçtehit bir hadis bilginiydi.
  • Hasan bin Ziyad: İlk olarak İmamı Azam’dan daha sonraları onun talebeleri olan İmam Yusuf ve İmam Muhammed’den ders almıştır. Hadis ilmiyle tanırdı.
  • Veki bin Cerrah
  • Ebu Muti el-Behli
  • Ebu Mukatil Hafs bin Selm es-Semerkandi

 Ebû Yûsuf ve Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî Hanefi literatüründe “iki imam” anlamında “İmameyn” olarak zikredilmektedir. Bununla birlikte Ebu Hanife ve Ebu Yusuf kastedildiği zaman “Şeyhayn”; Ebu Hanife ile Muhammed bin Hasan eş-Şeybânî birlikte zikredildiği zaman “Tarafeyn” olarak anılmıştır. “İmam” kelimesi tek başına kullanıldığı zaman ise burada kastedilen Ebu Hanife’dir.   

İmam Azam Ebu Hanife görüşleri

Ebu Hanife önceki nesillerin fıkhi görüş ve rivayetlerinden meydana gelen ilmi mirası yaşadığı dönemin şartları ve insanların ihtiyaçlarına göre yeniden değerlendirmiş; sınırlı nasslar ile sınırsız misaller, ayet-hadisler ile akıl ve re’y arasında itidalli bir denge kurmayı amaçlamıştır.

İmamı Azam örf ve âdeti, Kur'an'ın genel ilkelerini, kamu yararını daima göz önünde bulundurmuş ve istihsan metodunu sıklıkla kullanmıştır.

Verdiği hükümlerde kişilerin hak ve hürriyetlerini daima gözetmiştir.

İmamı Azam Ebu Hanife’nin itikadi olarak bazı görüşleri şöyledir:

  • Allah Azze ve Celle ahirette görülecektir. Müminler Allah Azze ve Celle’yi cennette aralarında bir perde olmaksızın görebileceklerdir. (Ebu Hanife, el-Fıkhu’l-Ekber, s. 58)
  • Tüm peygamberlere iman etmek imanın altı esasından birisidir. Ve tüm peygamberler her türlü günahtan, küfür ve kötü hallerden uzaktır. ( Ebu Hanife, el-Fıkhu’l-Ebsât, s. 35-36)
  • Bütün peygamberlerin şefaati haktır. (Ebu Hanife, Ebû Hanife’nin Vasiyyeti, s. 61. )
  • Peygamberlerin mucizeleri ve veli kulların kerametleri haktır. (Ebu Hanife, el-Fıkhu’l-Ekber, s. 57)
  • İman dil ile ikrar ve kalp ile tasdik etmektir. İmanın yeri kulun kalbidir. (Ebu Hanife, el-Fıkhu’l-Ekber)
  • İmanda şüpheye yer yoktur. Bir mümin ne kadar günahkâr olursa olsun “İnşallah Müslümanım.” dememelidir. (Ebu Hanife, Ebu Hanife’nin Vasiyyeti, s. 60)
  • İman ve amel birbirinden farklıdır. Amel imandan bir parça değildir. (Ebu Hanife, Ebû Hanife’nin Osmân el-Bettî’ye Yazdığı Risâle, s. 66)
  • Bir Müslümanın imanında artma ya da azalma olması söz konusu değildir. Ancak imanın kuvvetinde değişiklik olabilir. (Ebu Hanife, el-Fıkhu’l-Ekber, s. 58)
  • İman ve İslam birbirinden farklıdır. İman dil ile ikrar ve kalp ile tasdiki içine alırken İslam, Allah’ın emir ve yasaklarına boyun eğmeyi ifade eder. (Ebu Hanife, el-Fıkhu’l-Ekber, s. 58)
  • Kâinattaki her şey Allah’ın takdiri olmakla birlikte insana cüz’i irade verilmiştir. Bu sebeple yaptıklarından sorumludur. (Ebu Hanife, el-Fıkhu’l-Ekber, s. 57)
  • Büyük günah işleyen kimse yaptığı fiili helal saymadıkça dinden çıkmaz. Allah dilerse affeder dilerse azap eder. (Ebu Hanife, el-Fıkhu’l-Ekber, s. 57)
  • Münker ve Nekir isimli meleklerin sorgusu ve kabir azabı haktır. Kabirde kişinin ruhu bedenine iade edilir. (Ebu Hanife, el-Fıkhu’l-Ekber, s. 59)
  • Cennet ve cehennem haktır ve yaratılmıştır. Cennet ve cehennem ehli bulundukları yerde ebedi olarak kalacaklardır. (Ebu Hanife, Ebu Hanife’nin Vasiyyeti, s. 6)

İmam Ebu Hanife kıssaları

Yaşadığı toplumla iç içe olan İmamı Azam birçok olay yaşamış ve bu olaylar tarihe veciz kıssalar olarak geçmiştir. İşte o kıssalardan bazıları:

Bir gün İmamı Azam’a bir çocuk getirilir. Çocuğun çok fazla bal yediğini ve bu sebeple rahatsızlandığını söylerler. Şifanın ancak Allah’tan beklendiğini söyleyerek İmamı Azam’dan çocuğa okumasını rica ederler. Ebu Hanife ise şimdi gidip kırk gün sonra gelmelerini söyler. Çocuk ve babası çaresizce geri dönüp giderler ve kırk gün sonra tekrar gelirler. İmamı Azam çocuğa dönerek şefkatle “Bir daha bal yeme evladım.” der. Çocuğun babası şaşırmış bir şekilde Ebu Hanife’ye neden bunu kırk gün önce söylemeyip kırk gün beklettiğini sorunca şöyle cevap alır. “Kırk gün evvel ben de bal yemiştim. Kendim bal yediğim halde çocuğa bal yeme deseydim sözümün tesiri olmazdı. Ben de kırk gün boyunca bal yemedim. Allah’ın izni ile çocuk bir daha bal yemeyecek ve şifa bulacak.” der. Bunun üzerine çocuk bir daha bal yemez ve iyileşir.

Ebu Hanife kazancına şüpheli ve haram mal karıştırmamaya özen gösterirdi. Bir gün ortağı Hafs bin Abdurrahman’ı bir malı satmak için gönderdi. Malı satarken gönderdiği malın içinde bulunan kusuru da göstermesini istedi. Ancak ortağı malı satarken kusuru söylemeyi unuttu. Ve malı kime sattığını da bilmiyordu. İmamı Azam durumu öğrenince o seferden elde ettikleri paranın tamamını sadaka olarak dağıttı. Rivayetlerde bu paranın otuz bin dirhem olduğu söylenmektedir. (Menakıb-ı İmamı Azam Ve Fıkh-ı Ekber Şerhi, İbn Haceri'l Heysemi)

Şakik’in rivayet ettiğine göre:

Ebu Hanife ile bir gün yolda yürüyorduk. Karşıdan gelen bir adam bizi görünce yolunu değiştirdi. İmam adama seslendi o da yanımıza geldi. Ebu Hanife adama bizi görünce neden yolunu değiştirdiğini sordu. Adam da Ebu Hanife’ye olan borcunu uzun bir zaman geçmesine rağmen ödeyemediğini bu sebeple utancından yolunu değiştirdiğini söyledi. İmam ise adamın borcunu hibe ettiğini etraftakileri şahit kılarak söyledi ve kendisini sıkıntıya soktuğu için adamdan helallik istedi.

Şakik bunlara şahit olduktan sonra gerçek zahidin Ebu Hanife olduğuna kanaat getirdiğini söyledi. (Menakıb-ı İmamı Azam Ve Fıkh-ı Ekber Şerhi, İbn Haceri'l Heysemi)

İmamı Azam, kendisine borçlu bulunan kimsenin, menfaat olur da faize girer korkusuyla, duvarının gölgesinde bile durmazdı. (Fıkhın Sultanı İmamı Azam Ebu Hanife, İbn Hacer El-Heytemî)

İmam Azam sözleri

Yaşadığı hayat ve örnek şahsiyetiyle kendisine hayranlık uyandıran İmam Azam bir düstur olarak benimsememiz gereken birçok veciz söz söylemiştir. Onlardan bazıları şöyledir: 

  • Bilmediklerimi ayağımın altına alsaydım başım göğe ererdi.
  • Önemli bir işi araştırmak istediğin zaman, çok yemek yeme ki aklın zayıflamasın. (Fıkhın Sultanı İmamı Azam Ebu Hanife, İbn Hacer El-Heytemî)

Ebu Hanife eserleri

İmamı Azam Ebu Hanife’ye isnad edilmiş ve günümüze kadar ulaşan eserler daha çok akaid ve kelam konuları üzerinedir. İmamı Azam ve İmameyn’in görüşlerinin yer aldığı Zahiru’r Rivaye isimli eser Hanefi mezhebinin ilk temel eseri olarak anılmaktadır. Bu kitaplar altı tane olup önce el Mervezi tarafından Kafî ismiyle kısaltılmıştır. Daha sonraları Şemsu’l Eimme es-Serahsi tarafından otuz cilt halinde kaleme alınmış ve Mebsut ismiyle basılmıştır.

Görüşlerinin bir araya getirildiği ve büyük çoğunluğu talebeleri tarafından kaleme alınan diğer eserlerden bazıları şunlardır:

El Müsned: İmamı Azam’ın içtihat yaparken delil olarak kullandığı hadislerin talebeleri tarafından derlenmesiyle meydana gelmiş bir eserdir. Yirmiden fazla Ebu Hanife müsnedi mevcuttur.

El Fıkhu’ Ekber: “büyük fıkıh” anlamına gelmektedir. Ehl-i sünnetin görüşlerinin özetlendiği akaid konulu bir eserdir. İslam alimleri bu eserin Ebu Hanife’ye ait olduğu konusunda görüş birliği içindedir. El Fıkhu’l Ekber birçok kez basılmıştır. Ayrıca bu eser ilk günlerinden itibaren ders kitabı olarak okutulmuştur.

El Fıkhu’l Ebsat: Ebu Hanife’nin oğlu Hammâd ile Ebû Yûsuf ve Ebû Mutî tarafından rivayet edilmiştir. Akaid konularını içermektedir.

El Âlim ve’l müteallim: Soru cevap tarzında yazılmış Ehl-i sünnet görüşlerini açıklayıp savunan akaid konulu bir eserdir.

Er Risale: Akaid konularında kendisine yöneltilmiş bazı itham ve iddialara cevap verdiği eserdir. Bu eserin bizzat Ebu Hanife tarafından kaleme alındığı rivayet edilmektedir.

El Vasiyye: Akaid konularını ele alan kısa bir eserdir.

İmam Azam hakkında merak edilenler

Ebu Hanife Rahimehullahi Aleyh hakkında merak edilen sorular ve cevaplarını sizler için derledik.

Ebu Hanife peygamberimizi gördü mü?

Tabakat ve menakıb yazarlarının büyük bir çoğunluğuna göre İmamı Azam Ebu Hanife Tebeu’t-tâbiînden sayılmaktadır. Bununla birlikte İmamı Azam’ın on beş kadar sahabi ile görüştüğü de rivayet edilmekte ve bu sahabilerden nakilde bulunduğu söylenmektedir. Bu görüşte olanlar Ebu Hanife’nin tabiinden olması gerektiğini savunmaktadırlar.

Ebu Hanife zamanında sahabeden olan Enes bin Malik, Abdullah bin Ebu Evfâ, Sehl bin Sa’d ve Ebü’t-Tufeyl Amir bin Vasile’nin hayatta oldukları hususunda görüş birliğine varılmıştır.

Ebu Hanife’nin beş veya yedi yaşlarında sahabeden Malik bin Enes’i gördüğü rivayet edilir.

Yaşadığı dönem olarak sahabeyi görmeye yetişmiş olduğu düşünülen Ebu Hanife, Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i görmemiştir.

Ebu Hanife nasıl öldü?

Miladi 767 yılında Bağdat’ta yetmiş yaşlarında vefat ettiği bilinen Ebu Hanife’nin nasıl öldüğü ya da öldürüldüğü ile ilgili bir görüş birliği yoktur. İmamı Azam’ın, Ebu Cafer el-Mansur’un kadılık teklifini kabul etmemesi üzerine kırbaçlandığı ve hapse atıldığı kaynaklarda bahsedilmektedir. Fakat hapisteyken mi yoksa çıktıktan sonra mı vefat ettiği ihtilaflıdır. Bazı kaynaklarda İmamı Azam’ın hapisteyken gördüğü ağır işkenceler sonucu güçsüz düştüğü ve bu şekilde vefat ettiği bildirilmektedir. Vefatından yirmi gün sonrasına kadar insanların gelip kabri başında namaz kıldığı ve hatta Ebu Cafer el-Mansur’un da kabri başında namaz kıldığı rivayet edilir.

Bazı rivayetler de Ebu Hanife’nin hapisten çıktıktan sonra zehirlenerek öldürüldüğü hususundadır. Bununla ilgili rivayet şöyledir:

Ebu Hanife, kendisini çağırması üzerine Ebu Cafer el-Mansur’un yanına gitti. Mansur onun için içinde zehir bulunan bir süt hazırlatmıştı. Ebu Hanife oturduktan sonra Mansur sütü getirterek içmesini istedi.  İmamı Azam her ne kadar içmek istemese de Mansur içmesi için ısrar etti. Bunun üzerine sütü içmek zorunda kaldı. Oradan ayrıldıktan kısa bir müddet sonra zehirlenerek öldü.

İmamı Azam Ebu Hanife bütün teklif ve tehditlere rağmen İslam’ı yönetim işlerinde geri plana iten bir yönetimin maşası olmaktan kaçındı. Yaşarken cahiliye karşısında yer aldığı gibi vefatından sonra da bu görevi farklı bir tavırla yerine getirmeyi ihmal etmedi.

Ebu Hanife türbesi

İmamı Azam’ın cenazesi, vasiyeti üzerine Bağdat’ta Hayzunan Kabristanı’nın doğu tarafına, Âzam sıfatına nispet edilerek Âzamiye olarak anılan yere defnedilmiştir. Zamanın Selçuklu veziri tarafından mezarın üzerine kubbeli yapıda bir türbe inşa edilmiştir. Zaman içinde birçok kez hasar gören Ebu Hanife türbesi defalarca onarılmış, bazı dönemlerde ise yeniden inşa edilmiştir. Türbenin hemen yanında bulunan İmamı Azam Medresesi’den bugüne bir iki duvar parçası kalmıştır. İmamı Azam’ın türbesi bugün de binlerce ziyaretçisiyle ihtişamını kaybetmeyen manevi bir merkez konumunda varlığını sürdürmeye devam etmektedir.

İmam Azam duası

Sahih olarak nitelendirilen hiçbir kaynakta İmamı Azam’a ait özel bir dua bulunmamaktadır. İmamı Azam duası olarak nitelendirilen, zayıf ya da uydurma denilebilecek kaynaklardan ulaşılan bilgilere riayet edilmemesi tavsiye edilmektedir.

Gönüllü Olun İletişime Geçin Furkan TV